Yöresel lezzetler festivali için yarım kilo kıyma aldım ve hemen bir planlama yaptım.
Bir parçası topana 1/3
Bir parçası çorbaya 1/3
Bir parçası da içli köfteye 1/3
konacak şekilde üç parçaya böldüm. Daha sonradan çorbaya koyacağım miktardan içli köfteye pay ayırdım.
Kıymanın topan yolculuğuna şahit oldunuz. Geriye kalan üç topan dışında midemize indi. Sindirim faaliyeti biteli iki gün oldu. Zaman ne hızlı akıyor!
Peki, bir önceki yazıda kalan üç topana ne oldu?
Anlatayım:
Bir topan kedinin balkondaki mama kabına kondu. Kedi, şöyle bir tadına baktı. Suyunu da yaladı ve çekildi. Sanırım az önce mamasından yemişti.
Yarım saat sonra gördüğüm manzara beni epe duygulandırdı. Topanı karıncalar sarmıştı.
Kumru balkona uğramadı. Bu günlerde daha önemli bir işi var. Karşı balkondaki klima ünitesinin üzerine yuva yapmış; gurklayıp duruyor. Junior kumrular mı geliyor acaba?
This is a Junior kumru! ( Doğru mu yazdım acaba; bir sözlüğe bakıp da geleyim hemen 🙂 )
Neyse, İngilizceyi bırakayım da kalan topanlara döneyim:
Üç topandan biri gitti. Geriye iki topan kaldı.
3-1=2 (dersimize çıkarma işlemiyle devam ediyoruz)
Önce üç parmak gösterin. Sonra bir parmağı kırın. Yeniden sayın. Kalan iki. Bildiniz.
Bu işlemi fasülye ya da abaküs ile de basitçe yapabiliriz.
Not: Buradan Türkçe dersine bir giriş yapmalıyız. Türkçe’yi iyi bilemezsek matematiği iyi anlayamayız!
Bunun için öncelikle bir Türkçe sözlüğe ihtiyacımız olacak.
‘Abaküs’ nedir?
Ben biliyorum ama bu sözcüğün kökenini merak ettim. Bir araştırıp döneyim 🙂
Latince abacus:
1.Her türlü masa, pano, tabla
2.Hesap tahtası
Bununla ilgili tarihteki en eski kaynağı da buldum:
[ Özön, Türkçe-Yabancı Kelimeler Sözlüğü (1961) ]
(Bu yazıyı yazmasaydım; abaküsü hâlâ sayı boncuğu olarak bilecektim.)
Peki, diğer iki topan nerede?
Gördüm derede.
Şaka tabiki. Uyak olsun diye yazdım öyle 🙂
En baştan anlatmam gerek:
Önce kıyma ve tereyağı buluştu. İkisi birlikte kavruldu. Sonra salça, domates ve biberle buluştu. Sotelendi. Mis kokular gelmeye başlayınca, tel şehriye, maydanoz, kekik, kaya tuzu, karabiber, kırmızıbiber; bizi de bekleyin geliyoruz! Diyerek peşpeşe tencereye atladılar. Pişmeye ne kadar meraklıymış hepsi de… Hayretler içinde seyrettim. Ya, tahta kaşığa ne demeli? Başka işi yokmuş gibi karıştır da karıştır! Sonunda sıkıldım ve ocağı en kısık ayara getirdim. Biraz daha kaynayınca ocağı kapatıverdim. Hep başında bekleyecek değildim ya biraz da kendi kendine pişsinler dedim.
O sırada bir de baktım iki topan boynunu bükmüş, suratları asılmış; soğuk soğuk öylece kenarda duruyor. Böyle olmaz! Diyerek tencereye atıverdim. Dayanamam hiç asık surata!
Topanların son halinin fotoğrafını çekemedim. Meditasyon müziği eşliğinde hayal etmeye çalışın…
Ben de içli köfteyi daha fazla içlendirmeyeyim. İçli köfteye ve kıymaya biraz daha değer katayım 🙂
Sağlıkla kalın!