Çamlardan incirlere…
Yaz tatillerinde babaannemle olurdum.Yaşadığım yere önce otobüs ve diğer yarısında da dolmuş ile aktarma olduğumuz uzaklıktaydı yaz çocukluğumun yeri.Şimdiye baktığımda kısa ama o zaman olanaklar neticesinde, gerçekten uzun süren yolculuklarımız; babannemin önce eşarp,aktarmada ise alnına lastikle geçirilip arkaya atılan siyah örtüsü ve benim aktarma sınırında kendiliğinden başlayan şivemin dönüşümüyle olan kültürler arası uzun yolculuklarımız.Sonradan nedeninin otobüste içilen sigara kokusundan olduğunu anladığım
mide bulantı ve kusmalarım da eklenince daha da uzun olan yolculuklarımız.Aktarma yerine geldiğimizde babaannemin memleketinin adını duyduğundaki heyecanı.Ben de sevinirdim çünkü orası da şirin mi şirindi ve orada da bir mahalle dolusu arkadaşım vardı. Bahçemizde de badem ağacı ile üzerinde rahatça oturabileceğimiz yerleri olan incir ağaçlarımız vardı.Oradaki yaz çocukluğumun oyunları da farklıydı,hep anne rolünü seçtiğim hatta incir ağacının tepesinde bile oynadığımız evcilik,komşuculuk,sonradan düşündüğümde sanırım öğretmencilik;arkadaşlarımla toplandığımızda onlara masallar,öyküler anlatırdım,hatta bir keresinde de sanırım müzik öğretmenliğine fazlaca özenmiş olmalıyım ki,elimi sallayarak arkadaşlarıma şarkı söyletiyordum üstelik de komşumuzun cenazesinde ta ki biri ”burada cenaze var”diye uyarana kadar.Çocukluktu yine.Yaz yolculuğumuz böylece okullar açılana kadar devam ederdi ve tekrar dönerdik.Sevinirdim yine,özlemler biterdi,kavuşurdum çocukluk anavatanımdaki sokağımıza,bahçemizdeki arkadaşım
olan çam ağaçlarına ve okuluma…
… İncirlerden çamlara…