Bugün,Çocuk Kitabı Yazma Festivalinin dördüncü günü. Günün ödevi: Bir grup çocukla …. ( Ben zaman yolculugunu seçtim)
Zaman Makinası
Şöyle ağız tadıyla hiç bir şeyi özleyemez hale geldik. Neden mi?
Teknoloji yüzünden…
Mesela cep telefonları… Bizler eskiden önemli ve acil bir durum olduğunda telefonu kullanırdık. Şimdi zırt pırt bas düğmeye. Çaya çorbaya; ota …. Neyse devam etmeyeyim. Ayıp diye bir şey var canım! Siz anladınız gerçi. Eskiler, “sürç-i lisan ettiysek affola!” Derlerdi. Şimdi sen de laf söyledin bal kabağı; koy tabağa ye sabaha 🙂 Çocuklar nereden anlasın bu sözcükleri yahu! Sözcükler basit olmalı! Karşılıklı konuşmada da aynı şekilde sözcükler basit olmalı!
Konuşma dedim de, telefondan bahsediyordum. Şimdilerde, telefonda sadece konuşma olmuyor, mektup; hatta öykü, masal bile yazılıyor. Benim mektubumu oku, benim öykümü oku a canım! Ne kadar güzel değil mi? Teknolojinin nimetlerinden faydalanmamak olmaz!
Sevgili çocuklarım azıcık ileri gittiysen affola! Heyecanımdan… Söylemesi ayıp tam elli sekiz yaşındayım. Hâla çocukluk edemeden yapamıyorum 🙂
Nerede kalmıştık?
Telefon tamam. Bunu anladınız. O Cepte. Ah bir de zaman makinesi var ki… Keşke hiç icat edilmeseydi.
Neden mi?
Özlemek nedir unuttuk da ondan. Öğrencilerime, tam eski günlerimi, öğrencilik yıllarımı, sokakta oynadığımız yılları anlatacağım; “Öğretmenim hadi hep birlikte gidelim.” Diyorlar. Hayır desem olmuyor. Üzülmelerini hiç istemiyorum. Gidiyoruz tabii.
Hoopp! Bir grup çocukla birlikte kendimi eski sokağımızda buluyorum. Benim için oyun oynamak hiç sorun olmuyor. Öğrencilerimle doyasıya oynuyoruz. Eskiden oynadığım gibi. Aslında tam da öyle değil!
Bedenimin yorulduğunu hissediyorum. Çocuklara oyun oynatabildiğim için mutlu oluyorum yine de…
Teknoloji güzel şey de; yine de özlemek var ya; işte ben özlemeyi özlüyorum!
Siz de benimle aynı fikirde misiniz?