Çocuk Kitabı Yazma Festivalinde üçüncü gün ödevi: Hangi temayı seçmelisin?
Öykü temalarının, çocukların duygusal ve zihinsel gelişimine katkıda bulunması ve onları eğlendirirken öğrendirmesi gereklidir.
Merak ve Keşif: Ana karakterin merakıyla dolu bir maceraya çıkması ve yeni şeyler öğrenirken heyecan verici deneyimler yaşaması.
Seçtiğim tema: Merak ve Keşif. Keyifli okumalar dilerim 🙂
Suna ile Atakan Sicilya’yı Keşfediyor
Suna ve Atakan teyze çocuklarıdır. Suna dokuz, Atakan da on üç yaşındadır. Her ikisi de seyahat etmeyi çok sever. Suna’nın annesi arkeolog, Atakan’ın annesi de jeologdur. Atakan’ın haritalara merakı, annesi Sevgi Hanım sayesindedir. Atakan’ın haritalar konuda bilgisi çok iyidir. Suna ise annesi Müge Hanım sayesinde tarihe ve tarihi mekanlara ilgisi vardır. Annelerinin işleri gereği sürekli seyahat halinde olması; her zaman kuzenler için büyük bir şans olmuştur. Çocukluklarından bu yana çoğu hafta sonu, annelerinin iş gezilerine katılır; ayrıca sömestr ve yaz tatillerinde de daha uzak yerlere seyahat ederler. Bu gezilerde her iki aile tam tekmil olur. Babalarının da yanlarında olması onları iki kat mutlu eder.
Suna da Atakan da heyecan içindedir çünkü okulları ara tatile girmiş ve aylardır bekledikleri an gelmiştir. Bu sefer gidecekleri yer diğerlerinden çok farklıdır. Büyük bir gemi turu yapacaklardır. Gezinin rotası Batı Akdeniz ve Sicilya Adasıdır. Gezi İtalya’nın Savona limanından başlayacak, Marsilya, Barselona, Ibiza, Palermo (Sicilya), Roma’ya uğrandıktan sonra Savona limanında sonlanacaktır. Suna ve Atakan için bu gezinin bir güzelliği de, ilk defa uçak yolculuğu yapacak olmalarıdır.
Suna ve Atakan, bu tur için özenle hazırlık yaptılar. Pusulalarını, haritalarını, seyahat boyunca görecekleri yerler hakkındaki bilgileri içeren broşürleri de çantalarına koydular. Seyahat günü yaklaştıkça her ikisini de iyice heyecan sardı. Öyle ki sevinçten gözlerine uyku girmemeye başladı.
Bunu farkeden Sevgi Hanım, “Çocuklar bu şekilde olmaz! Uzun bir yolculuğa çıkacağız; bu nedenle uykunuzu iyi almanız çok önemli!” Deyince, Atakan da, “Haklısın anneciğim, bu akşam erkenden yatacağım ki yarın erken kalkabileyim! “ Diyerek, verdiği sözü yerine getirdi. Yatmadan önce, annesinin hazırladığı bir bardak ılık ballı sütü içti. Suna’da erkenden uyudu.
Ertesi sabah erkenden hepsi havalimanında buluştu. Uçak kalkış saati geldiğinde uçağa bindiler. İkisi de pencere kenarındaki koltuğa yöneldi. Suna’nın da pencere kenarına oturmak istediğini anlayan Atakan, bir buçuk saat sürecek uçuş zamanının ilk yarısında kendinin diğer yarısında Suna’nın pencere kenarında oturmasını teklif etti. Suna da sevinerek kabul etti. Pencere kenarına Atakan geçti. Kemerlerini taktılar. Hostesin, uçuş talimatı hakkında yaptığı eğitimi dikkatle dinlediler. Eğitim bittikten sonra uçak pistte hızlanmaya başladı. O sırada, kimseden çıt çıkmadı. Uçağın tekerlekleri yerden kesildi. Uçak koca gövdesiyle bir kuş gibi yükseldi. Bulutların içinde süzülmeye başladı.
Atakan, uçak yükselirken gözünü pencereden ayıramadı. Binalar, ağaçlar giderek küçüdü. Deniz ve şehir giderek tıpkı haritalarda olduğu gibi mavi, yeşil ve kahveden oluşan bir renk cümbüşüne dönüştü. Yerini bembeyaz bulutlar ile masmavi gökyüzüne bıraktı.
Haritaların kuş bakışı yapıldığı aklına geldi. Uçakların olmadığı yılları hayal etti. Aklına Piri Reis geldi. Piri Reis, haritalarını uçak olmadan nasıl yapmıştı? … “Bunu anneme sormalıyım!” Diye içinden geçirdi.
Suna’nın “Atakan benim pencere kenarı sıram geldi.” Demesi üzerine Atakan, “O kadar oldu mu; zaman su gibi akmış.” Dedi ve yerini Suna’ya verdi. Suna pencereden bulutları seyretmeye başladı. Atakan da yeniden hayallere daldı.
“Sayın misafirlerimiz, Sicilya Adasına hoş geldiniz! Size serbest zaman vereceğiz. Bir saat sonra belirlediğimiz ortak noktada buluşup Etna’ ya doğru… “
Atakan, kendi kendine, “Uçak yolculuğumuz biraz maceralı geçti, ama sonucuna değdi.” Dedi. Tur rehberinin sözlerini tamamlamasını beklemeden, gruptan ayrıldı. Bir an önce etrafı keşfetmek istiyordu. Denizin yeşilinden mavisine binbir renkle dolu halini seyrederek, büyülenmiş halde yürümeye başladı. Dar sokaklı yollara daldı. Küçük pencereli dar kapılı evlerin önünden geçti. Yokuşu tırmanmaya başladı. Havayı yaseminlerin, hanımelilerin kokusu sarmıştı. Çiçeklerin kokusunu içine çeke çeke yürüdü. Sanki bambaşka bir alemdeydi. Bir süre böyle gittikten sonra dinlenmek için durdu. Nereye geldiğini merak etti. Kafasını yukarı kaldırdı. Şaşkınlıktan ağzı açık kaldı. Tam karşısında, olanca heybetiyle Etna Yanardağı durmaktaydı.
Suna’nın ”Atakan beni bekle!” diye seslenmesine yanıt vermeden koşarcasına yokuşu çıkmaya devam etti. En tepeye çıktı. Annesi, babası, Suna, Müge Teyzesi ve diğerleri çok geride kalmışlardı. Kraterin yanına geldi. Kraterin içine baktı. “Kanatlarım olsa aşağıya inebiliririm.” Diye içinden geçirdi. O da ne, birdenbire her iki kürek kemiğinin altından kanatlar çıkmaya başladı. Kanatlarını hafifçe oynattı. Uçmaya başladı. Yukarı, en yukarı çıktı. Uçakla geçtiği bulutlara doğru yükseldi. Bir tur attı. Yeniden kratere döndü. Aşağıya indi. Bir karaltı gördü. Biraz daha yanaştı. Bu karaltı birden fokurdamaya başladı. Köpükler giderek büyümeye başladı. Bir patlama sesi duydu. Yükseldi. Tekrar aşağıya baktı. Lavları gördü. Karaltı giderek kırmızıya döndü. Lavlar fışkırmaya başladı. Etna Yanardağı patlamaya başlamıştı. Atakan, lavların sıcaklığını hissettikçe daha da yukarı yükseldi. Yanardağ kükremeye başladı. Etna dağı; adeta aslan kesildi. Kükredikçe kükredi.
Birden aklına ailesi ve diğer tur arkadaşları geldi. Lavlar dağın eteklerine doğru akmaya başlamadan onlara haber vermeliydi. Döndü ve kalabalığın önüne indi. Herkes şaşkınlık içinde kalakaldı. Atakan, dev kanatlarıyla önlerinde durmaktaydı. Atakan’ın durumunu anlatacak zamanı yoktu. Onlara, Etna Yanardağının püskürmek üzere olduğunu; bu nedenle buradan ayrılmaları gerektiğini söyledi.
Gruptakiler, Atakan’ın kanatlarını sorgulayacak durumda değildi. Koşarak dağdan inmeye başladılar. Atakan uçarak onlara yol gösterdi. Biraz daha yükseldi. Otobüsün yerini gördü. Otobüsün bulunduğu yere geldi. Atakan’ı gören şoförün gözleri fal taşı gibi açıldı. Atakan, şoföre yolcuların durumunu anlattı. Şoför kendine geldi ve otobüsü yolcuların olduğu yere sürdü. Vakit daralıyordu. Yolculara ulaştı. Bu sırada lavlar hızla üzerlerine doğru geliyordu. Tüm yolcular otobüse bindi. Otobüs, lavların ulaşamayacağı güvenli bir alana doğru ilerledi.
Bu sırada, pilotun anonsu duyuldu: “Dikkat dikkat kaptan pilotunuz konuşuyor! Şu anda İtalya’nın Cenova havaalanına gelmek üzereyiz. İniş için kemerlerinizi bağlayınız lütfen!”
Atakan bir taraftan sesin geldiği yöne baktı bir taraftan da kanatlarını kontrol etti. “Kanatlarım yok!” Deyip etrafına bakındı. Suna’ya, ”otobüste miyiz?” Diye sordu. Suna şaşkınlıkla ne olduğunu anlamaya çalışırken, kaptan pilotun ikinci anonsuyla irkildiler. “Dikkat dikkat! Kaptan pilotunuz konuşuyor! Hava muhalefeti nedeniyle kule iniş izni vermedi. Havalimanı görüş mesafesi çok az. Bir tur atıp yeniden izin almayı deneyeceğim. Kemerleriniz bağlı dursun! Sakin olun! Sizi haberdar edeceğim!”
Suna, “Atakan az önce kanatlarım yok, diyerek ne demek istedin?” Diye sorunca Atakan, ”Uzun mesele, boşver. Sonra anlatırım.” Dedi. Tam o sırada kaptan pilot üçüncü kez: “Dikkat dikkat kaptan pilotunuz konuşuyor! Kuleden iniş izni alamadık. Aşağıda hava şartları inişe uygun değil! İzmir’e geri dönüyoruz!” Diye anons etti. Suna “Atakan çok üzüldüm. Kaç aydır bu gezinin hayalini kuruyordum. Ne maceralar yaşayacaktık!” Deyince Atakan, ”Suna üzülme! geri dönmekten başka çaremiz yok ne yazık ki! Demek ki gitmememiz gerekiyormuş!” Dedi ve Suna’ya farkettirmeden hafifçe gülümsedi.