Büyülü Mavi Elbise

Gün batımını çok severim. Gökyüzü rengarenk olur. Renkler yavaş yavaş kaybolmaya başlar. Gün yerini geceye hazırlar. Sonra yıldızlar birer ikişer ortaya çıkar. Bundan sonrasında, geceyi aydınlatma görevi ay ve yıldızlarındır. Işığıyla beslemiş, yedirmiş içirmiştir onları… Gönül rahatlığıyla uykuya çekilir… Gün doğumu ise bir başka güzeldir. Sabahın erken saatlerinde doğar ve yeniden ışığıyla sarmalar dünyayı…

Karanlığa dalalı aylar yıllar oldu. İçimi ısıtan, dünyamı aydınlatan, ayı ve yıldızları besleyen güneşin her halini çok özledim. Kapalı kapılar ardındayım. Hiçbir şey göremiyorum. Ortalık zifiri karanlık… Arada kapılar açılıyor, ama güneşin her halini görecek kadar değil… Rahat nefes alamaz oldum. Bunalıyorum… Burada parfüm kokusu, ter kokusu birbirine karışmış… Hava almayan bir yerdeyim… 

Çimlerin, ağaçların, çiçeklerin yanına gitmeyi, döne döne koşmayı, rüzgarda esmeyi, yağmurda ıslanmayı, derelerde yıkanmayı, güneşte kurumayı ve güneş gibi sarmalamayı istiyorum…

Sıkıştırmayın beni! Sen baksana bana, çeksene  kollarını üzerimden yahu! Hey kime diyorum! Offf!  Duymuyor musunuz beni! Ama olmaz ki böyle! Nefes alamıyorum! Çıkarın beni bu dolaptan! 

İki yıl oldu… Dile kolay da… Koskoca iki yıl! İki yıldır bu dolabın içinden bir kerecik bile dışarı çıkamadım. Neden koydular buraya?  Dolapta neyi bekliyorum? Yapmam gereken ne? Buradan ne zaman çıkacağım? Sıram gelmedi mi? Bu durum bana neyi öğretiyor? Ne yapmalıyım?  Bu bir sınav mı? Ödülü var mı? Benim kumaşım ne? Rengim ne? Boyum uzun mu kısa mı? İşlemelerim var mı? yakam, kollarım nasıl? … Kafam karmakarışık!

Bana, dolabın bekçilik görevi verilmiş olmalı… Evet bu mantıklı ve başka bir açıklama da aklıma gelmiyor… Bekçiysem eğer diğerlerinin beni görmesi, duyması ve dediklerimi yapması gerekmez mi?…  

Hey! Biraz yer açın lütfen! Sabırlı olacağım, ama biraz alan açın bana!… Dolabın kapısı açıldığında beni görecekleri kadar bir alan yeter! Beni yeniden hatırlatacak kadar!

***

-Kuzum Dilara hadi ama yapma böyle! Bir sürü kıyafetin var senin… Niye mızırdanıyorsun? Heyecan yapma!

-Anne nasıl heyecanlanmam? Pat diye program mı yapılır! İki ayağım bir pabuca girdi. Bu akşam olacakmış

-Bu akşam olacak olan ne Dilara?

-Betül’ün doğum günü partisi

-Tamam kızım güzel işte. Arkadaşın partiden önce haber vermiş.

-Anneciğim, kararsız olduğumu biliyorsun değil mi?

-Kızım sana yardım için buradayım; sen de bunu biliyorsun değil mi? Hadi söylenmeyi ve surat asmayı bırak. Önce biraz gülümse ve aç bakalım dolabının kapısını.

-Peki, haklısın anneciğim. Dolabımı açıyorum şimdi.

-Dilara, ben senin yaşlarındayken karar veremediğim zamanlarda şarkı söylerdim. Sen de biraz mırıldan olur mu?

-Anne, benim sesim senin sesin gibi güzel değil ki…

-Söylemezsen bunu bilemeyeceğim ama! 

-Hem şarkı sözlerini de hatırlamam hiç

-Onun kolayı var. İçinden gelen cümlelerle şarkını kendin yap

-Sanıyorum başka çarem yok gibi… O zaman şarkım geliyor… Bir iki üç:

   İsterim hey! hey!

  Cuppa cuppa  hoppa huppa

  Parti partilemece

  Betül’ün doğum gününü kutlamaca   

  Kararsızım çok çok   

  Sanırsın giyeceğim yok

  Ey! Ey! Ey!  

-Güldürdün beni Dilara  

-Anne, sakın sesim için yorum yapayım deme! Karga gibi çıktığını biliyorum.

-Tamam kızım hey hey!

Herkesin sesi güzel olacak diye

Bir şey yok yok! 

Aç bakalım dolabın kapısını

Seçelim elbiseni

Hey hey hey de hey!

-Bravo sana anne!   

 -Kızım biz de biraz repten anlıyoruz 🙂 Hadi artık! 

                                                                        ***                                                                                                                          

  -N’olur  beni seçsin! Buradan bir kereliğine de olsa çıkmak istiyorum artık! Lütfen Dilara! Beni aldığın gün ne çok sevmiştin! Hatırla Dilara n’olur hatırla!

***                                               

-Dilara bak şurada mavi renkli, üzerinde kocaman bir fiyongu olan, yakasının ön tarafı yuvarlak,  arka tarafı V şeklinde, kollarında ve  eteğinde puanlı tülü olan  ipek elbiseni görüyor musun? 

-Evet anne. Ben o elbisemi tamamen unutmuşum. Ceren Ablanın düğünü için almıştım. İstanbul’a gidecektik. Babamın işi çıkınca gidememiştik. Düğüne gidemedik diye çok üzülmüştüm. Elbisem de tamamen aklımdan çıkmış.

***                                                

-Hangi elbise acaba?  Ne kadar şanslı bir elbise… O elbisenin yerinde olmayı çok isterdim…

***                                              

-Elbisem nerede anneciğim; onu görebiliyor musun?

-Kızım biraz aralamaya çalışalım; hatta birazını yatağın üzerine koyalım. Daha rahat bulacağız o zaman

-Anne bir başka gün de dolabımı birlikte düzenleyelim mi?

-Olur Dilaracığım.

-Anne buldum! İşte burada! Arada sıkışmış… Sevgili elbiseciğim senden özür dilerim! Lütfen beni affet! Seni unuttum! Ama şimdi buldum seni!

***                                               

-Hangimize diyor acaba? Ne kadar sevindi ve bir o kadar da üzüldü. Beni bulunca da sevinecek mi acaba? … Hey! Çekiştirmeyin beni! Canımı acıtıyorsunuz! Kollarım kopacak şimdi! Yapmayın n’olur!  Beni yine duymuyorlar! Beni yine görmüyorlar! Ben ne yapmış olabilirim? Benim suçum ne?

***                                       

-Anne yardım eder misin? Elbisemin yırtılmasından korkuyorum! Çok ince, hassas ve narin bir elbise!

-Geldim kızım. Ver bana. Tamam buldum. Önce diğerlerini aralayalım da etrafında alan açılsın!

***                                           

-Ama, bunlar benim sözlerim! Ben de alan açın diyordum!

***                                   

-İşte kızım mavi tüllü ipek elbiseni buldum. Dolaptan çıkarıyorum. Bu elbisen çok güzel. Diğerlerine bakmana gerek yok.

***                                            

-Aman Allah’ım! Bu benim! ağlamak istiyorum! Ben mavi, ben ipek, ben puanlı tüllü,  ben güzel yakalı, ben kocaman fiyonkluymuşum! Bu benmişim! Ben karanlıklar içinde kendimi unutmuşum! Bırakın ağlayacağım! Ama o da ne?

***                                        

-Anne, bu elbisem çok güzel! Tralllala trallala!

-Deli kız bırak elbiseyle dans etmeyi de giy bakalım!

-Yardım et anne, fiyonguna, kumaşına, tülüne hiç bir şey olmasın!

-Evet, ben tutayım. Şimdi kafanı geçir, kollarını da… Tamam, çok güzel oldu çok yakıştı benim güzel kızım!

***                                                   

-Sevinçten ağlayacaktım, ama Dilara’m fırsat vermedi. Onunla birlikte dans etmek, rüzgarı hissetmek, uçuşmak ne güzelmiş! Ey özgürlük! Mutluyum!

***                                                  

-Dilara dans ederken haydi bir de şarkı mırıldan!

-Anne, şarkı sözleri aklıma gelmiyor demiştim, ama  bildiğim bir şarkı var. Mutluluk şarkısını söyleyeceğim.

“Mutluluk  Şarkısı:

Uçan bulutlar olduk, bir diyardan başka diyara. 

Gök kubbeye yoldaş olduk, güneşle doğduk. 

Yeşil olduk, mavi olduk. Kuşlar düşlerimiz oldu. 

Rüzgârlara değirmen olduk, özgürlük olduk. 

Çiçekler bebeklerimiz oldu, şiirlerle büyüttük onları. 

Sevdalara yol verdik, aşık olduk.

 İnandık doğaya ve aşka. 

Elde edilmemiş yaşamlara. 

Yaşamalara ortak olduk, sevinçle dolduk. 

Uçan deli kalpler olduk, bir sevdadan başka sevdaya. 

Dünyalara dar gelir olduk, her yerde doğduk”- Murat Yılmazyıldırım

   -Kızım, ne kadar güzel söyledin bu şarkıyı!

   -Anne dalga geçme benimle!

-Hayır kızım gerçekten!

  -Anne tamam tamam öyledir. Başka elbise denememe gerek yok. Akşam mavi elbisemi giyeceğim. Elbisemi kapının arkasına asacağım.                                                

-Bence de başka elbise denemene  gerek yok.  

                                          ***                                                                                             

-Dilara’m sana çok teşekkür ederim. Beni dolaptan çıkardığın ve daha rahat bir yere aldığın için… Şarkıyı çok beğendim bir daha söyler misin? Lütfen benim için…

                                                                                                             ***

  -Dilara kızım elbisen o kadar mutlu olmuş ki; şarkıyı bir daha  söylemeni istiyor…

  ***                                                         

  -Beni duyuyorlar mı yani şimdi? İnanamıyorum!                                                  

***                                                               

-Anneciğim kuşkusuz o da istiyordur da, sen şuna ben istiyorum Dilara desene 🙂

-Evet, ben istiyorum Dilara. o kadar güzel söyledin ki anlatamam. Şarkı da çok güzelmiş. Daha önce hiç duymamıştım.

-Peki, söylüyorum o zaman:

“Uçan bulutlar olduk, bir diyardan başka diyara…”    Of ya! Daha fazla söyleyemeyeceğim anne! Olmadı işte!                                                                                                               – Bu olabilir mi?                                                                                                                                                                                                                     

-Ne olabilir mi anne? Sana, sesim hiç güzel değil demiştim, değil mi?

-İnanamıyorum! İlk seferinde gerçekten güzel söylemiştin! Aklıma geleni uygulamak istiyorum. Elbiseni bir daha giymen gerekecek!

-Anne sana uyduğuma inanamıyorum. Giyeceğim ama böyle bir şeye inanmam olası değil!

-Elbiseni yeniden giydiğin için teşekkür ederim kızım. Şimdi lütfen şarkıyı bir daha söyler misin?

-Dinle anne!

“Uçan bulutlar olduk, bir diyardan başka diyara.

Gök kubbeye yoldaş olduk, güneşle doğduk…  “

Anne! İnanamıyorum! Bu şarkıyı söyleyebiliyorum. Elbiseyi çıkarıp bir daha söyleyeceğim.

-Ben de bunu isteyecektim.

-Dinle anne:

“Uçan bulutlar olduk, bir diyardan başka diyara”

Hiç güzel olmadı. Şimdi yeniden giyip söyleyeceğim…

-Dilara tahminim doğru!

-Evet, anne! Elbiseyi giyince şarkı söyleyebiliyorum, elbiseyi çıkarınca şarkıyı söyleyemiyorum. İnanılır gibi değil! Bu nasıl olur?

-Dilara, elbiseni bir daha unutma ve  onu hep sev e mi!    

-Hep seveceğim  ve ona iyi davranacağım anne!  Hep şarkı söyleyeceğim anne!                                                                                                                                            

-Ben Dilara’ya şarkı  mı söyletiyorum?  Beni giydiğinde Dilara’yı büyülüyor muyum?  Ben büyülü mavi bir elbise miyim? Kendime inanamıyorum! Bu benim! Çok mutluyum artık! Dilara seni çok ama çok seviyorum! Kendimi de çok seviyorum! Sen de, beni ve kendini hep sev  olur mu? … 

Ve şarkı söylemeye devam et!

Penceremden İnciler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir