Zamanın birinde sevimli mi sevimli üç kafadar varmış. Şina, Nina ve Naya. Hepsi de dört gözle yaz tatilini beklerlermiş. Tatilde buluşur ve hep birlikte mutlu zamanlar geçirirlermiş. Yaz tatiliyle kendilerinin bir ilgisi yokmuş. Aileleri ancak o zaman gelebilirlermiş. Şina en küçükleri, Nina onun büyüğü, Naya da en büyükleriymiş. Şina arabaya binmekten korkarmış. Tatili sever ama gidene kadar da bu yüzden rahat olmazmış. Küçük oluğundan terliklerle oynamayı severmiş. Eline bir terlik geçmeye görsün, parçalarına ayırıverirmiş. Nina ise keyfine pek düşkünmüş. Evin en güzel yerine, en yumuşak mindere oturmayı pek severmiş. Naya ise pencereden gelen geçeni seyretmeyi severmiş. Kalabalığın içinde olmayı sevmezmiş. Tatillerde de en büyükleri ve yaşlı olduğu için de balkondaki yerinde yatıp, diğerlerini seyretmeyi tercih edermiş. Kötü bir huyu varmış. Şina ile Nina’yı ısırırmış. Buluştukları tatil yerindeki evleri bahçeliymiş. Bu yüzdenden de çok severlermiş. Bahçede özgürce koşabilirler ve oyun oynayabilirlermiş. Şina, Nina ve Naya yine bahçede buluşmuşlar. Şina ile Nina bahçede koşuyor, Naya da balkondaki minderinden onları seyrediyormuş. Az önce kendilerine verilen mamalardan yemişler ve sıra oyuna gelmiş.
Şina: Şu terlikler ne güzel.
Nina: Evet ama gel burada daha güzeli var demiş. Tam güzelim terlikleri oynamaya başlayacaklarken;
Toprağı eken dede: Hayır !
Şina: Öf yine bu komut bıktım.
Nina: Hadi gel boşver toprağı kazalım. Hem o zaman kızmazlar demiş. Şina ile Nina, sebze ekili toprağı kazmaya başlamışlar.
Toprağı eken dede: Hayır burası olmaz!
Şina ile Nina : Puf demişler. Pes etmek üzereyken bir bakmışlar bahçe kapısı açıkmış. Hemen koşarak dışarı çıkmışlar.
Naya: Ben hiç bir zaman böyle yapmam demiş homurdanarak ve gerinip iyice minderine gömülmüş.
Şina ile Nina doğru deniz kenarına gitmişler. Orada yüzenler, güneşlenenler varmış. Bazıları bu sevimlileri sevmiş. Bazıları onlara söylenmiş: Bunların sahibi kim? Burada ne işleri var? Diye. Çünkü Şina ile Nina buldukları her yere birer damla çişlerini bırakıyorlarmış. Bu özgürlükleri uzun sürmemiş. Sahipleri koşarak gelmiş ve onları götürmüş. Şina ile Nina en sonunda yorulmuşlar ve uslu olmaya karar vermişler. Hem ne gerek varmış dışarı çıkmaya. Karınları acıkınca yemekleri de önlerine geliyormuş. Üstelik yemekleri güvenliymiş de. Kaçtıkları zamanlarda konuştukları arkadaşlarından çok duymuşlar: Bazı kötü adamlar, zehirli yemekler veriyorlarmış. Özgür olmak pahasına ne kadar çok arkadaşları, bu şekilde götürülmüş. Evleri , bahçeleri güvenliymiş… Naya ise hiç bir zaman dışarıyı merak etmemiş ve gitmeyi istememiş. Gerçi sahibi onu her zaman dışarı çıkarırmış… Naya, Şina ile Nina’nın geri dönmesine çok sevinmiş ve onları bir daha hiç ısırmayacağına söz vermiş.