Babam kitap okurdu. Her doğum günümde bana kitap hediye ederdi. İlkokul ve ortaokulda da uygulamalı okuma atölyesi (şimdilerde atölye deniyor ya) yapardık. Örneklerimiz iyiydi. Görerek, dinleyerek, uygulayarak okuma alışkanlığı edindik.
Kitapların yazarlarını merak etmezdim. Sadece yazılanlara odaklanır, kitabın sonunu merak ederdim. Kitabını çok okuduğum yazarların adını bilirdim tabii.
Kemalettin Tuğcu, Aziz Nesin, Sait Faik Abasıyanık, Orhan Veli gibi yazar ve şairlerin kitaplarını okuduğumu hatırlıyorum. Kemalettin Tuğcu’nun kitaplarını okuyunca ağlardım. Eski Türk Filmleri gibiydi. (Duygusal bir nesildik bizler) Ağlamak deyince aklıma Pol ve Virjini kitabı geldi. Ortaokulda okumuştum onu da. Çok etkilenmiş ve son sahnesinde ağlamıştım.
Kitapçı evimize uzaktı. En fazla iki kez gitmişliğim vardı.Babam hangi kitabı alırsa ve sınıf kitaplığında hangi kitap varsa onu okurdum sanıyorum. Bu kısmı çok hatırlamıyorum.
Okumak deyince yaz tatillerim aklıma gelir. Okulların tatil olmasını hiç istemezdim. Oyun oynamak daha çok ilgimi çekerdi. Okul kapanıp da kendimle kaldığımda, kitaplığımızın başına geçerdim. Mahallemizdeki arkadaşlarım aileleriyle birlikte tarlalarına göç ederlerdi. O zaman da arkadaşlarım; sadece kitaplar olurdu.
Kitaplığımızda, Şevket Süreyya Aydemir’in Tek Adam ve İkinci Adam kitapları vardı. Onları okuyamadım. Kur’an çevirisi de vardı. Tefsiri kim yapmış hiç dikkat etmedim. Kitaba bir kaç kez başladım ama anlayamadım. “Kavimleri almış oradan oraya göndermişler; ne anlatıyor hiç bir şey anlamıyorum” Deyip durduğumu hatırlıyorum.
Lise ve üniversite yıllarımda ders kitapları haricinde kitap okumadım. Mecburi hizmet, evlilik ve ilk çocuğumun doğumuna kadar olan zamanda ise kitap okumak için zamanım olmadı. Aklıma da gelmedi.
Çocuklarım büyümeye ve okuduklarımdan anlamaya başladığında; her gece uyumadan önce onlara masallar okudum. (En çok bunu çok sevdim. Uzun aradan sonra masallarla başlamışım okumaya)
En çok 112’de çalışırken okudum. Vaka sayısının çok olmadığı nöbetlerde okumaya vaktim olurdu.
Sağlık ocaklarında çalıştığım zamanlarda her gün mesai olduğu için okumadım. Nerede çalışırsam yoğun iş yükü bana eşlik etti. Hep “Ne şikayetiniz var?” Diyerek güne başladım. Acil servis ve 112’de hangi vaka gelecek ve nelerle karşılaşacağımı bilmeden işime gittim. ( Paratoner gibi en uç vakaları vakaları çekerdim nedense) Bir ara nöbetlerden bunalıp iki kez Sahil Sağlık denetleme istasyonuna geçici görevle geçtim. İkisinde de ayağımı sürüdüm. Sanırım ilkindeydi. İki hekim olarak Somali’ye gidecek 300 askere sarı humma aşısı yaptık. Diğerinde de kuş gribi ve domuz gribi dönemine denk geldim. Böyle zamanlarda okumak hiç aklıma gelmedi. Hep yoğundum ve kalabalıklarla çevriliydim.
Ekim 2018 geldi. Çocuklar üniversiteli oldu. Evden ayrıldı. Çalıştığım özel hastane kapandı. Yazma yolculuğum başladı. İlk başta etkilenmeyeyim diye okumadım. Zaten yazmaktan okumaya fırsatım kalmıyordu.
Derken pandemi kapıya dayandı. Pandeminin ilk bölümünde yine bir özel hastanede diğer bölümünde de bir turizm polikliniğinde çalıştım. Turizm polikliniği döneminde otel iş yeri hekimliği de yaptım. Vaka sayısı az olduğu için okuyabildim. İşimi bıraktığım 31 Aralık 2021’den bu yana da; kitaplığımda bulunan ve bunlara kitap fuarlarında eklenen tüm kitapları okudum.
Pandeminin sıkıntılı geçen günlerinde yazmak ve okumak beni epey oyaladı. İyi geldi.
Çalışmayı bıraktığım zamanlarda, hızla giderken birdenbire duran aracın yolcularına benzerim. Çalışırken yoğunlukta nefes alabilmek; çalışmadığımdaysa bu duruma alışabilmek epey uğraş vermemi gerektirdi. Bu süreçte kitaplar da arkadaşlık etti.
Okuma ve yazma, yanlız yapılan birer eylemdir. Yıllarca insanlarla iç içeydim. İşim insandı. İşimi bırakınca, sudan çıkmış balık gibi oldum. Sanatla ilgilenmem bu nedenle oldu. İnsan sosyal bir varlık. Biraraya gelip ortak bir amaçla buluşmak iyi geliyor.
Okumak güzel. Kelime dağarcığının gelişmesine, güzel konuşmaya katkı sağlıyor. Dünyaya farklı pencerelerden bakabilmeyi sağlıyor. İnsanın ufkunu açıyor.
Her şeyde olduğu gibi okumanın da dozu önemli. Özellikle PDF halini okurken, gözlere, boyun ve omurga sağlığına da önem vermek gerekiyor.
Pandemi döneminde tüm kitaplarımı okuduktan sonra, bir daha kitap okumayacağım dediğimi hatırlıyorum. Gerçi o dönem hepimiz için çok farklıydı. Okumayı biraz abartmış olabilirim…
Okuma yolculuğumu düşünmeme Nermin vesile oldu. Bunun için ona teşekkür ederim.