+6333333333333333333333,

Yazının başlığını Mia koydu. Nöbetten eve gelince ilgilenmiştim; kahvaltıda da birlikteydik oysa. Kendini insan sanıyor gibi. Biz masaya oturunca o da bir sandalyeye geçer. Kendisine yiyecek vermediğimde usulca patisiyle koluma dokunur. Bilgisayara geçtiğimde de küçük bir çocuk gibi dikkatimi çekmeye çalışır. Bu başlık da bu şekilde oluştu. Değiştirmeyi istemedim.

Klavyenin üzerine çıkmayı, dolap tepelerini gezmeyi, dolap içlerine, kutulara girmeyi çok sever. Mamasını yer, bazen sütünü içer, biraz ilgi biraz oyunla ve evin içinde sağa sola, aşağıya yukarıya koşarak sabah enerjisini atar. Sonra da bütün gün evin neresini canı isterse oraya geçip güzelce uyur. Bazen merak eder bakarım. Bir örtünün altında küçük bir tümselti gördüğümde anlarım ve gülümserim. O ise hiç istifini bozmaz ve uyumaya devam eder. Şimdi kutusunun içinde. Onun için dinlenme saati başladı. Bazen kedi olmak varmış derim 🙂

Mia, evimize küçücükken gelmişti. Yazları gelen arkadaşı Liz ve biz onun arkadaşlarıyız. Balkona gelen kuşlar da var, ama onlarla pek arkadaş olamıyor. Peşlerinden koşsa; kuşlar hemen kaçıyor. Kaçamazlarsa, onlar için pek de iyi olmuyor. Bereket kuşlar buna izin vermiyor.

Geçtiğimiz yaz Liz ile birlikte pek rahat durmamışlardı. Bir kuş yakalamışlardı. Zamanında müdahale etmiştik de, kuşu kurtarmıştık. Kuş yaşıyordu, ama korkudan uçamamıştı. Onu alıp hemen komşuya bırakmıştık. Daha sonrasında komşumuz, balkonuna koyduğu kutuda olmadığını, uçmuş olabileceğini söylemişti. O da görmemiş sonrasında, ama dilerim öyle olmuştur.

Mia iki kere balkondan düştü. Belki kuşların peşinden koşmayı istemiştir. Şimdilerde balkona biz yokken çıkamıyor. Belki dersini almıştır, ama belli de olmaz. Çünkü hala korkusuzca balkon demirine çıkıyor ve demirin diğer tarafına geçiyor. Mia, bizim ve komşularımızın yüreğimizi ağzımıza getiriyor, ama cesaretle gözümüzün içine bakıyor. ”İn oradan!” Dediğimizde de biraz şımarıkça, mırmır dilinde karşılık verip içeri atlıyor. Sanki ”Bana karışmayın!” Dercesine söyleniyor ama yine de sözümüzü dinliyor.

Mia için çiçeklerin arasına biraz buğday dikmiştim. Çiçeklere zarar vermiyor. Diplerinde çıkan yeşermiş buğday ve otlardan bazen faydalanıyor. Kuşkusuz toprağa ihtiyacı var. Toprağı bulamayınca halıları, bazen seçtiği bir koltuğu tırmalarken yakalanıyor. Bazıları “Evde hayvan olmaz.” Der. Onlar da haklı kuşkusuz. Hele alışmayanlar için o minik sevimlilerle yaşamak ızdırap haline gelebilir. Evcil hayvan da desek onların da bir bahçeye ihtiyacı vardır.

Apartmanımızın üst katında olduğumuz için bahçe olmasa da, bir dönem çatıda gezindi. Bu onu çok mutlu ediyordu. Bize bol bol yakaladığı avlarını getirip çatı balkonunda sergilerdi. Kakalaklar hatta bazen de yarasa bile olurdu. Akşamları çıkardı ve bazen onu seven yan komşulara misafirliğe de giderdi. Çatının en ucuna gidip oradan dışarı seyretmeyi çok severdi. Yağmurlardan sonra çıkarmadık. Kayıp düşmesini istemedik. O ise hiç uslanmıyor. Hala kapıyı açık bulur mu diye fırsatını bekliyor.

Mia geldiğinde çok küçüktü. Veteriner ölmek üzereyken bulmuştu. Biz de ondan sahiplenmiştik. Bir köpeğimiz vardı. Sekiz yaşındayken kaybetmiştik. Onun yerine gelmişti. Evde köpek bakmak daha çok sorumluluk gerektiriyordu. Bu nedenle de sahiplenmiştik. Ben kedilerle pek ilgilenmezdim. Şimdi Mia’yı yakından tanıyınca o özgür, başına buyruk, canı isteyince sevdiren, masaya bizle oturmaya çalışan, ilgilenmediğim zamanlarda pusuda bekleyen, savunmasız yakalandığımda korkusuzca üzerime atlayan bazen canımı da yakan, fazla yoğurduğumda tırmığını hiç sakınmadan geçiren, karşımıza bakıp bizi seyreden ve mırıldanan tüm halleriyle onu koşulsuz olarak seviyorum tıpkı evlatlarım gibi. Gibi de değil o da bir evladımız oldu.

Mia, küçüklüğünde biraz travma geçirmiş, ama şimdi bizimle mutlu. Şartları gayet iyi. Mamasını beğenmezse başka mama alınıyor. Evin en yumuşak minderlerinde yatıyor. Kış aylarında soğuktan etkilenmiyor. Sıcak bir evi var. Tırnaklarını törpüleyebileceği bir balkonu var. Tırmalasa da ısırsa da kendisini koşulsuz sevenleri var.

Bu arada Liz’i ve abilerini de özledi. Dört gözle buluşmayı bekliyor. Ben de Liz ile birlikte evin içindeki koşturmalarını, birbirlerine rahat vermez hallerini ve onlara ”Kızlarrr!” demeyi özledim.

Yazının burasında, bu başlık acaba ne anlama gelebilir ya da acaba hayvanlar da bizimle klavyeye patileyerek konuşabilir mi diye düşünmeden edemedim. Hani insanlar tarihten bu yana her şeyi sembollerle anlatmışlar ya; çok eski tarihlerde ve farklı kültürlerde de ortak bir dil oluşturmuşlar. Böyle geldi aklıma işte. Bulabilir miyim bir anlam diyerek Google’ a sordum:

Altı sayısı, uyum, denge, içtenlik, sevgi ve doğruluğu temsil edermiş. Üç sayısının ruhani anlamı, sihir, önsezi , verimlilik ve faydayı ele alırmış ve ifade, çok yönlülük ve yaratıcılığın saf neşesini davet edermiş. 

Doğru veya yanlış her soruya bir yanıt geliyor Google Amcadan 🙂 Bu sefer biraz eğlenmek içindi, ama gelen yanıtta geçen sözcüklerin her biri çok güzel geldi.

Galiba Mia bizi sevdiğini ifade etmek istemiş. Mia, “Uyum, denge, sevgi, doğrulukla verimli ve faydalı olmaya devam edin.” Diyor gibi 🙂

Mia biz de seni çok seviyoruz. Güzel sözlerine de çok teşekkür ediyoruz…

Penceremden İnciler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir