Yılmaz Erdoğan’ın yazdığı, Ankara Sanat Tiyatrosunun sergilediği ‘Haybeden Gerçeküstü Aşk’ oyunu üzerine biraz düşündüm.
Yılmaz Erdoğan sürekli üreten bir usta sanatçı ve öğretmen. Birçok insanın hayallerini gerçekleştirmesini sağlıyor. Oluşturduğu eserlere değer veriyor ve çabalarını takdir ediyorum.
Yılmaz Erdoğan oyuncularına her zaman basit ve güncel olanı yazmalarını salık veriyor. (Çok Güzel Hareketleri seyredenler bilir)
Basit olan bence en güzel olandır; herkesi de kucaklar. Tiyatroları, skeçleri, sinema filmlerini beğenerek izledim ve izlemeye devam ediyorum…
Oyuna dönersem; bir tiyatro oyununda oyuncuların performansı da çok önemli! Bu oyunda bunu daha iyi anladım. İlk defa bir oyunu ayakta alkışlayamadım. Ben mi böyleyim diye etrafıma bakındım; sadece bir iki kişinin ayakta alkışladığını gördüm.
Oyuncuları yargılamayı istemem. Yorgun olabilirler. Belki her zaman böyle değillerdi; ancak zaman uygun değildi. İzleyeni içine alamadı.
Bütün bunların hepsi normal.
Ancak
Bence normal olmayan ve giderek artan bir şekilde yerleşmeye başlayan bir dil var.
Küfür dili. İlginç olan da insanların bu tarzı sevmeleri… Bu dilin tiyatro sahnesine pek yakışmadığını düşünüyorum.
Küfür, toplumun da, insanlığın bir gerçekliği. Sanatta hiç kullanılmaması da olmaz…
Fakat
Her şeyin azı karar çoğu zarar” ya; denge kaçınca, sanat eseri eser olmaktan çıkıyor gibi geliyor bana…
Neyi düşüneceğimizi ve neye üzüleceğimizi şaşırdığımız bu günlerde sanat, bir nebze de olsa yüzümüzü gülümsetiyor. O da yozlaşırsa ne yapacağız?