31 Ekim 2000′ den bu yana on sekiz yıl geçmiş. Ne kadar da hızlı akmış zaman… Şimdiden geriye baktığımızda hızlı, ama yaşarken öyle olmuyor…
Salı günü öğle saatlerinde, sonradan doğumumun başladığını anladığım; bitmek bilmezcesine erkenden gelen suyum; eşimi telefonla arayışım, onun ambulansı arayışı; gelen ambulans çalışanlarını yormamak ve oğlumu telaşlandırmamak için oğlumun elinden tutup, dördüncü kattan yürüyerek aşağıya inişimiz…
” istersen artık ambulansa bin” diyen sesler arasında hastaneye gidişimiz; sedyeyle acilden geçerken küçük oğlumun gözleriyle buluşmamız ve küçük oğlumun bir saat sonrasında büyük oğlum olması…
Kanamalı olduğu ve durdurmak için epeyce uğraşıldığı için ameliyattan zor uyanışım, sancılarım; sesler arasında ne olduğunu anlamayışım, sezişim…
Oğlumu göremeden büyük merkeze sevk edilişi; minik bebeğimin bir doktor ablasının kucağında sıcacık gidişi; doktor abisinin sıcak gitsin diye termofor arayışı; anestezi teknisyenleri gerekebilir diye ikinci ambulansın yetiştirilme telaşı…
Annemin, kardeşlerimin ağlamalarına izin vermeyişim; güçlü oluşum… Bu koşuşturmada büyük oğlumun boğazının şiştiğini farkedemeyişim ve suçluluğumu duyuşum…
Eşimin bir arkadaşımızla birlikte ambulansın peşinden gidişi; aile büyüklerinin ambulansı karşılayışı; hastanede kalışı…
Sıcak havlu koyarak, üç saatte bir pompayla süt sağışım; sütümün ulaşana kadar, garaj-dede aracı-hastane zincirini takip edişi…
Otobüslerin önce yardım edişi, süreklilik arz ettiğinde ücret isteyişi; şehrimizdeki soğuk taşımacılık seferlerine öncülük edişi…
Dedemizin her sütü bırakışında o gün aldığı gramı öğrenişimiz; gram arttığında mutlu olup ,gram azaldığında kaka yaptığını öğrenişimiz; her gün kaç günde iki bin gram olacak diye hesaplayışımız…
Zor bulduğumuz ve bir kez yaptığında değiştirildiğini öğrendiğimiz minik bezlerin çabucak bitişi… Bir ay olup iki bin gram olduğunda kavuşmamız ve ilk sütünü biberondan değil anneden içişi; tutmayı beceremeyişim, ama kendime bunu yapmak zorundasın deyişim ve öğrenişim…
Yıl sonu olduğu için kurum ödemeleri kapatılınca ve bu tetkiklerden hangisi gerekliyse onu yaptıralım deyişimiz,
çaresizliğimiz, eve gelişimiz…
Tartarken üşümesin diye çoraplarına kadar tüm giysilerinin gramlarını bilişimiz…
Sarılığının uzun sürüşü, abi olan oğlumuzun okuldan kalmasın diye anneanneyle kalışı ve her hafta kontrole gidişimiz; çok küçük olması nedeniyle göz dibi kontrolü sonrasında merkez bulup hemen uçmamızın gerekebileceğinin söylenişi ve geçen iki günün hayatımızın en uzun iki günü oluşu; gerek kalmadığını duyduğumuzdaki sevincimiz…
Kontrollerden sonra kantinden çay ile boyoz yiyişimiz ve motive oluşumuz, dönüşlerimiz ve yine gidişlerimiz…
Dokuz ayını tamamlayana kadar, minik sepetinde sürekli uyuyuşu; emzirmek için uyandırışımız… Dede, babaanne, abi, baba hep birlikte banyosunu yaptırışımız…
Kucağımda müzik eşliğinde dansederek uyutuşum; uyuyunca utfağa koşuşum, dinlenişim; büyük oğlumla ilgilenişim…
Oğlumuzun okula, eşimin işe gidişi, eve gelen ziyaretçi yakınlarımızın azalması ve herkes gittiğinde duvara bakıp ağlar hale gelişlerim; eşimin ofisinde bir oda hazırlayıp bütün malzemeyi alıp gidişlerimiz; uyuduğunda ofise gelen tanıdıklarla sohbet edişim ve kendime gelişlerim…
Bebeğim nedeniyle çocuk doktorunun rapor verişleri; üç aylık daha hakkım olduğu halde, bir aylık raporumu torpille almak zorunda kalışım…
Dokuz aylık olduğunda bakıcı teyze arayışlarımız; bir aylık beraber alıştırma döneminden sonra işe başlayışım; nöbetçi olduğum akşamlarda babayla, abiyle kalışları…
Bugün on sekiz oldu. Bugün doğum günü, bugün büyük oğlumuzun abi olduğu gün, bugün babamızın ikinci kez baba olduğu gün, bugün ikinci kez anne olduğum gün. İyi ki doğdun oğlum! Doğum günün kutlu olsun! Nice mutlu, sağlıklı yaşlara hep birlikte…
Anımsıyorum o günü, Ülkü hanımla birlikte gitmiştik ambulansta…. minicik bir bebekle uzun bir yolculuktu…
….Ortak olmak her sevince
Her derde kedere
Ve yürümek ömür boyu
Beraberce el ele … Tekrar teşekkür ederim arkadaşım…