Taşınan Sandık ve Unutulan Çiçek

Bir varmış bir yokmuş, uzak diyarlarda, yemyeşil tepelerin arasına kurulmuş, her evin bahçesinde gürül gürül akan bir derenin aktığı güzel bir köy varmış. Bu köyde, nesillerdir aynı yerde yaşayan, kalabalık ve mutlu bir Büyük Aile varmış. Aile üyeleri birbiriyle kenetlenmiş, büyüklerine saygılı, küçüklerine şefkatliymiş.
Ailenin en yaşlı üyesi olan Büyükanne Elif, her zaman şunu söylermiş: “Evladım, bir aile tıpkı bir bahçe gibidir. Her çiçeğin, her ağacın yeri bellidir. Kimin önce ekildiği, kimin sonra sulandığı önemlidir. Yerini bilen huzur bulur.”
Ancak, ailenin genç ve aceleci oğlu Can, bir gün büyük bir hata yapmış. Aileye ait eski bir sandığı, dedesinin bir zamanlar küstüğü amcasının eşyalarıyla dolu olduğu için, kimseye sormadan alıp evin en karanlık ve rutubetli deposuna atmış. “Eskide kalmış şeyler,” diye düşünmüş, “Bizim bunlarla ne işimiz var?”
Sandık atıldıktan sonra, Can’ın hayatında tuhaf şeyler olmaya başlamış. İşleri ters gitmeye, ilişkileri bozulmaya başlamış. İçinde sürekli bir huzursuzluk ve eksiklik hissediyormuş, sanki hayatından çok değerli bir parça kopmuş. Çocukları da nedensiz yere hırçınlaşmış, en küçük kızı Minik Ela geceleri sürekli ağlamaya başlamış.
Minik Ela’nın her gece “Beni unuttular, yerim yok!” diye ağlaması Can’ı endişelendirmiş. Bir gece, bu ağlamalara dayanamayan Büyükanne Elif, Can’ın yanına gelmiş ve sormuş:
“Oğlum, Minik Ela’nın sesi, taa içerden bir şeylerin sesine benziyor. Evimizde birinin yeri mi yok oldu? Birini veya bir şeyi görmezden mi geldik?”
Can düşünmüş düşünmüş… Aklına depoya attığı sandık gelmiş. Utanarak durumu Büyükanne’ye anlatmış. Büyükanne başını sallamış:

“Sevgili Can, bu ailenin her üyesi, iyi veya kötü, canlı veya ölü, küs veya barışık, buraya aittir. Sandığın içindekiler, senin amcanın eşyalarıydı ve amcan da bu ailenin bir parçası. O sandığı oraya atarak, amcanı ve onun hatırasını ailenin kalbinden kovdun. Bir zincir koptuğunda, tüm zincir sallanır. Amcanın yok sayılan yeri, şimdi en zayıf halkamız olan Minik Ela’nın ruhunda bir boşluk yarattı.”

Can, Büyükanne’nin sözlerini dinlerken gözleri dolmuş. Ertesi sabah, ilk işi sandığı depodan çıkarmak olmuş. Sandığı özenle temizlemiş, içindeki eşyaları sevgiyle silmiş. Sonra sandığı evin en güzel köşesine, tıpkı diğer aile büyüklerinin fotoğraflarının durduğu yere, büyük bir saygıyla koymuş.
O an, sandığı yerine koyar koymaz, Minik Ela’nın odasından neşeli bir ses gelmiş. Kız, ilk defa derin ve huzurlu bir uykuya dalmış.
Can sandığın yanına yaklaşmış. Sandığın üzerinde, dedesinin amcasına hediye ettiği, ancak küslük yüzünden hiç sulanmadığı için kurumuş bir Mor Sümbül çiçeği varmış. Can, o kuru çiçeği de alıp, sandığın yanına, taze bir toprağa dikmiş.
Çiçeğin yeşermeye başlamasıyla, ailenin üzerindeki kara bulutlar dağılmış. Can’ın işleri düzelmiş, huzuru geri gelmiş. Çünkü Can, görmezden gelinenin yerini teslim etmiş ve sevgi düzenini yeniden kurmuş.

💖 Masaldan Çıkarılacak Aile Dizilimi Prensipleri:

Aidiyet Hakkı: Ailede herkesin, nasıl bir hayat yaşamış olursa olsun, sisteme ait olma ve sistemde yer alma hakkı vardır. (Can’ın amcasının sandığı ve eşyaları.)

Sevgi Düzeni (Hiyerarşi): Aile içinde kimin önce geldiği, sistemin düzeni için önemlidir. (Büyükanne’nin bilgeliği ve Can’ın hatasıyla bozulan düzen.)

Denge ve Bütünlük: Sistemden dışlanan veya unutulan bir parça, sonraki nesillerden (Minik Ela) biri tarafından temsil edilir ve eksikliği hissedilir. (Minik Ela’nın “Yerim yok!” diye ağlaması ve sandık yerine konunca huzur bulması.)
Bu masal, sevgi ve saygıyla yer teslimi yapmanın aile sistemindeki en büyük şifa olduğunu gösterir.

Penceremden İnciler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir