
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, gökyüzünün en yumuşak, en mor bulutlarının üzerinde kurulmuş, her köşesi rengârenk ışıklarla parlayan bir şehir varmış. Bu şehrin adı “Gülümseme Vadisi” imiş. Bu vadide yaşayan küçük bir kız varmış; adı Duygu.
Duygu’nun doğum günü yaklaştığında, şehirdeki bütün ışıklar daha parlak yanmaya, bütün çiçekler daha tatlı kokmaya başlarmış. Çünkü Duygu, adının hakkını verircesine, kalbinin etrafındaki herkesin duygularını güzelleştiren sihirli bir gülümsemeye sahipmiş.
Fakat Duygu, bu doğum gününde biraz farklı bir şey dilemiş. Ne pahalı bir oyuncak, ne de süslü bir elbise… Duygu, “Keşke bütün dünya, sadece bir günlüğüne, hiç küsmeden, hiç üzülmeden, tıpkı Gülümseme Vadisi gibi ışıl ışıl parlasa,” diye içinden geçirmiş.
O gece, gökyüzünde parlayan ve binlerce yıldır uyuyan “Dilek Yıldızı” bu fısıltıyı duymuş. Dilek Yıldızı, yüzyıllardır sadece en saf, en içten dilekler için uyanırmış. Yıldız hemen yerinden kayarak küçük bir toz bulutu halinde Duygu’nun penceresine inmiş.
Yıldız tozu, Duygu’nun başucundaki doğum günü pastasının üzerine konmuş ve pastayı altın rengi bir ışıltıyla kaplamış. Bu, Dilek Yıldızı’nın hediyesiymiş: “Bir Günlük Barış ve Neşe Tozu.”
Ertesi sabah, Duygu uyanmış ve pasta tabağına baktığında, üzerinde minicik, parlayan bir toz zerreciği görmüş. O an, tozu alıp avucunda tutmuş ve dileğini bir kez daha fısıldamış. Sonra tozu, pencereyi açarak rüzgâra savurmuş.
O gün, yeryüzünde sihirli bir şey olmuş. Şehrin en somurtkan bakkalı bile, müşterisine büyük bir gülücükle bedava bir dilim peynir vermiş. Okuldaki en yaramaz çocuk, en sessiz arkadaşına en sevdiği oyuncağı hediye etmiş. Birbirine küs olan iki komşu, kapılarının önünde karşılaştıklarında, bir anda küslük nedenini unutmuş ve kahkahalarla birbirlerine sarılmışlar.
Herkesin kalbi o kadar hafif ve neşeliymiş ki, sanki tüm dünya, Duygu’nun doğum günü şerefine, kocaman bir mutluluk partisi veriyormuş.
Akşam olduğunda, Duygu odasına dönmüş. Yüzünde, dileğinin gerçekleşmesinin getirdiği o en tatlı gülümseme varmış. O günün sonunda, dünya eski haline dönse bile, insanlar o bir günlük saf neşeyi hiç unutmamışlar. Kalplerine, her şeye rağmen mutlu olmanın küçücük tohumları ekilmiş.
Ve o günden sonra, Duygu her doğum gününde, aynı Dilek Yıldızı’nın tozunu beklemiş. Çünkü bilmiş ki, en güzel armağan, parlayan bir şey değil, paylaşılan güzel bir Duygu’dur.
İyi ki doğdun, Duygu!