Eşsiz Bir Kehanet

Miladi 7. yüzyılın başlarıydı. Yeryüzü, adeta iki devin boğuştuğu bir arena gibiydi: Batıda kadim Bizans İmparatorluğu, doğuda ise güçlü Pers İmparatorluğu. Yıllardır süren bu bitmek bilmez mücadele, o dönemde zirveye ulaşmış, Persler üst üste kazandıkları zaferlerle Bizans’ı diz çöktürmüştü. Kudüs düşmüş, kutsal emanetler Pers başkentine götürülmüş, Bizans’ın orduları darmadağın olmuştu. Halk, imparatorluğun bir daha asla toparlanamayacağına inanıyor, umutsuzluk rüzgarları tüm şehirlerde esiyordu. Müslümanlar da, ehli kitap olmaları hasebiyle Bizans’ın bu durumuna üzülüyor, Perslerin putperest inançlarının zaferine şahit olmanın ağırlığını hissediyorlardı.

İşte tam bu karanlık tabloda, Mekke’nin sıcak topraklarında, tarihin en çarpıcı kehanetlerinden biri vahyedildi. Allah’ın elçisi, insanlara Rum Suresi’nin ilk ayetlerini okudu: “Rumlar yenilgiye uğradılar En yakın bir yerde. Fakat onlar, bu yenilgilerinden sonra yakında galip geleceklerdir. Birkaç yıl içinde. Önce de sonra da emir Allah’ındır. Ve o gün, müminler sevinecektir.”

Bu sözler, o gün için akla ve mantığa tamamen tersti. Bizans İmparatorluğu, adeta yıkılmıştı; nasıl galip gelebilirdi ki? Mekke’deki inkârcılar bu vaatle alay ediyor, bunun imkansız olduğunu söyleyerek Müslümanlarla alay ediyorlardı. Ancak müminler, bu ilahi söze iman etmişlerdi. Tüm imkansızlıklara rağmen sabırla beklemeye başladılar. Onlar biliyorlardı ki, evrenin her zerresini yaratan ve yöneten Kudret, bu vaadi de gerçekleştirecekti.

Yedi yıl, bu sabrın ve inancın bir sınavı oldu. Bu süre zarfında, müminler etraflarındaki dünyaya daha dikkatle bakıyorlardı. Gecenin karanlığını yırtan şafağın her sabah yeniden doğuşu, çöle hayat veren yağmur damlaları, çorak topraktan boy veren mucizevi bitkiler… Her biri, Allah’ın sınırsız gücünün ve vaatlerinin birer deliliydi. Her bir yaprakta, her bir damla suda, her yeni günde bir yaratılış mucizesi olduğunu anladılar. Tıpkı tabiatın kendi döngüsü gibi, zaferin de bir gün mutlaka geleceğine dair inançları pekişti.

Ve beklenen gün geldi. Bizans İmparatoru Heraklius, tüm imkansızlıkları aşarak ordusunu yeniden kurdu. Yıllar süren stratejik bir mücadelenin ardından, 627 yılında Ninova yakınlarında Pers ordusunu kesin bir yenilgiye uğrattı. Perslerin başkenti Tizpon’a kadar ilerleyerek daha önce kaybedilen tüm toprakları geri aldı. Bizans, küllerinden yeniden doğmuş, Persler ise büyük bir darbe almıştı.

Bu haber, İslam diyarlarına ulaştığında, müminler büyük bir sevinçle doldu. Allah’ın vaadi gerçekleşmişti! Bu zafer, sadece bir imparatorluğun değil, aynı zamanda sabırla bekleyenlerin ve ilahi vaade şükredenlerin zaferiydi. Artık biliyorlardı ki, dünya üzerindeki her olay, büyük bir ilahi planın parçasıydı.

Ve bu olay, onlara daha büyük bir gerçeği fısıldadı: Tıpkı yeryüzündeki bu kehanetin gerçekleşmesi gibi, tüm yaptıklarının, gösterdikleri sabrın ve şükrün de karşılığını bulacağı bir gün vardı. Bu dünya hayatı, büyük bir yolculuğun sadece bir durağıydı. Her yeni gün, onlara bir mucizenin ve daha büyük bir varış noktasının habercisiydi. Bu tarihi zafer, aynı zamanda, Allah’ın vaadinin asla şaşmayacağının ve adil olanın en nihayetinde kazanacağının somut bir delili olarak tarihe geçti.

Penceremden İnciler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir