Bilgisayar Zamanı

1970-1980 ve belki biraz da 1990’ların bir kısmında çocukluğunu yaşayanlar sokak oyunlarını hatırlar. O zamanlar sokaklar güvenliydi. Teknoloji bu kadar gelişmemişti. Televizyon yeni yeni evlerimize girmeye başlamıştı. Televizyonlar siyah beyaz yayın yapardı. Sadece bir kanal vardı. O da belli günlerde olurdu. Daha sonra kanal sayıları artmaya başladı. Yerli yapım diziler çok azdı. Dizilerin, filmlerin çoğu Amerikan yapımı olurdu…

Yakartop, istop gibi top oyunları; beştaş, kırktaş gibi taşla oynanan oyunlar; seksek, ip atlama gibi zıplamalı atlamalı oyunlar; körebe, saklambaç, yağ satarım bal satarım; çelik çomak gibi sopayla oynanan oyunlar ilk aklıma gelenler… Kalabalıkla oynandığı için mi bilmem; oynamaya doyamazdık…

Televizyon seyretmeye de doyamazdık. Televizyonun yayın yaptığı akşamlarda erken yattığımı hatırlamıyorum. ‘Kele bakış’ ı :), ‘Abdurrahman Efendinin müziğini’ dinlemeden yatmazdım. O yılları yaşayanlar bunların ne anlama geldiğini bilirler…

Pazar sabahları yayınlanan klasik müzik yayınını sevmezdim. Yarışmalar güzel olurdu. Alman programıydı sanırım, ama tam da emin değilim. Çizgi filmleri de seyretmeye doyamazdım. Heidi, Taş Devri, Jetkiller en sevdiklerimdi…

Şöyle bir baktım da hiç bir şeye doyamazmışız 🙂 Ha, sadece oyuncaklarımız çok fazla yoktu. O zamanlar oyuncağa ihtiyaç da duymazdık zaten. Taş, sopa, iplerden oyuncaklarımız yeterli olurdu.

Her zaman bunları anlatır dururuz ve özlemini duyarız…

Kitaplar o yıllara ait arşiv niteliğinde…     

Gelişen teknolojiye, büyüyen ekonomiye ve çoğalan nüfusa paralel olarak, dönem hızlı bir şekilde değişti.

Bizim çocuklarımız da sokakta oynadı, ama bizler kadar rahat olamadılar. Her girişimleri, sokağa giren bir araba ya da motorla son buldu.

Televizyondaki çizgi film kahramanlarının da şekli değişti. Onlar da Amerikan filmleriyle büyüdü. Her filmin mutlaka bir oyuncağı; bazen de kitabı, çıkartması, defter, dosya kabı, vs. oldu. Oyuncakçı ya da bazen fast food zincirlerinin de yardımıyla evlerimize giren oyuncaklar dolapları doldurdu. Reklamlar en çok çocukları etkiledi. Büyükler dediğimiz bizler alışveriş çılgınlığına tutulmuşken, çocuklarımızın bu furyadan etkilenmemesi olanaksızdı.

Bilgisayar gelişti. İlk başta kocaman kasası ve siyah beyaz ekranları vardı. Bizler bilgisayarla 1990’lı yıllarda tanıştık. Siyah beyaz ekranda, yamyam oyununu oynadığımı hatırlarım. Uzun süre renkli olmasını düşlediğimi de…

Çocukken kreş var mıydı, hatırlamıyorum. Annelerimiz çalışmıyordu. Çalışan annelerin çocuklarına da her evde olmazsa olmaz bir büyükanne bakıyordu sanırım; bu kısmını tam bilmiyorum…

Bizim çocuklarımız kreşte büyüdü. Beden eğitiminin yanında, beyin eğitimi de başladı. Çocuklarıma baktığımda; bu bakımdan bizlere göre daha şanslı olduklarını düşünürüm. Benim elli yaşımda farkına vardığım, öğrendiğim bilgilerin farkındalar. Bunda, büyüme şekillerinin yanında bilgisayarın da etkisi var tabii…

En yukarıda, oğlumun ilköğretim yıllarına ilk başladığında, izlediği bilgisayar oyunları ve kahramanlarından etkilenerek yaptığı resimleri var. Bence bu resimler en özgün ve en yaratıcı olanları. Resimlerle Çocuk yazımda bunu vurgulamıştım. O günlerde ilave resim kursu almayı istemişti.

Burada da, resim kursu ve okulda yaptığı resimleri var. Yine, özgün olanları ve hayal gücünü kattıkları çoğunlukta. Emeğine sağlık. Oğluma izni için teşekkür ederim.

Bilgisayarda daha çok strateji oyunları oynuyordu. Oynadığı sokak oyunları da oldu. İçinde kagir evi olan tarlada üstü başı toz ve çamur içinde, çamur, taş, sopa ve bunun gibi birçok yaratıcı oyuncakla da epey oynadı.

Daha sonraki yıllarda, deniz kenarında Nerf denen kocaman su tabancaları ellerinde arkadaşlarıyla birbirlerini ıslattıkları oyunları da oynadı.

Tüm bu süreçlerde bilgisayar oyunlarını hiç bırakmadı. Düşünüyorum da onun yaşında ben olsaydım da aynını yapardım…

Akışına bıraktık ve fazla müdahale etmedik. Her zaman destek olduk. Derslerini olumsuz etkilemedi. Davranışlarını da. Şimdi bilgisayar mühendisliği üçüncü sınıf öğrencisi. Sevdiği bölümde okuyor.  Abisi yazılım mühendisi oldu. Meslek seçimleri konusunda da yönlendirmemiz olmadı. Onlar, bizlerin onların yaşındaki durumumuza göre çok ileride ve yönlendirmemize ihtiyaçları yok.

Bu fotoğraflardan bahsederken; hala ders dinlerken defterinin kenarına ilk resimlerine benzer resimler yaptığını söyledi. Buna sevindim. Bilgisayar oyunlarını ise eskisi kadar yoğun olmasa da oynamaya devam ediyor.

Eski bir alışkanlıkmış demek ki :)
Eski bir alışkanlık 🙂

Yönlendirmemiz olmadı demiştim, ama bir müdahalemiz olmuştu. Dijital Oyun Tasarımı bölümünü seçmesini istemiştik. Bunun bölümüne ilave olarak ek olarak da yapılabileceğini söylemişti…

Bilgisayar çağımızın olmazsa olmazı. Pandemide eğitimin yarım kalmamasını da borçluyuz kendisine. Artık bilgisayar zamanındayız.  Çağın gerekliliği neyse ona uyuyoruz; istesek de istemesek de…

Bizi olumlu yönde destekliyorsa ne ala…

Penceremden İnciler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir