Domuz gribi çıktığında, Hudut ve Sahiller Denetleme istasyonunda çalışıyordum. Kalın maskeler takıyor, termal kamera ile gelen turistleri kontrol ediyorduk. O günlerden birinde bir turist ile göz göze geldik. Maskesi yoktu ve bana gülümsüyordu. Çok utanmıştım. Sonra sıradan bir hastalık oldu ve alıştık.
Kuş gribi döneminde de, insanlar tavuk yemekten korktu. Oysa 70 derecede virüs yaşamıyordu. Gribin bu çeşidine de alıştık.
Geçen yıl Ocak ve Şubat aylarında, acil serviste hasta sayımız beşe katladı. Çocuk doktoru da, gece poliklinik yaptı. Baktığım bir yaşlı ve kronik hasta, yoğun bakımda öldü.
İnfluenza gribinden ölenler her gece televizyonda sayılsaydı; baya moralimiz bozulurdu. Grip her zaman tehlikeliydi ve bizler hep iç içeydik; ayrıca gribin her çeşidi özellikle kronik hastalığı olanlarda eskiden de zatürreye neden olurdu.
Burun ameliyatı olana kadar, sık sık farenjit olurdum. Geçen sene de larenjit oldum ve larinks ödemine girdim. Daha önceki yıllarda da, birçok kere hasta halde, hasta bakmak zorunda kaldım. Akut geliştiği için nöbet değişimine zamanım olmazdı.
Bir keresinde; sanırım domuz gribi oldum. Çünkü en sonunda antiviral bir ilaç kullanmak zorunda kaldım ve öyle geçti. İşte ondan sonra hasta muayene ederken, maske takma alışkanlığı edindim. Hastalanma riskimiz her zaman vardı.
Bu yıl ise belki de bizi korkutan sözcük ‘pandemi’ oldu. Diğer virüsler, pandemiye neden olmadı. Yüz yıl önce pandemi yaşanmış ve tam iki yıl sürmüş ve üç büyük dalga halinde sürmüş; üstelik de savaşla birlikte… Korona pandemisi devam edecek mi diye merak ediyoruz; oysa influenza her yıl bizleri ziyaret ediyor. Adı ne olursa olsun ister epidemi ister pandemi, ister influenza ister korona; hep olacak ve belki yenileri de eklenecek. Korunma yolunu hep birlikte öğrendik. En önemlisi el yıkamak. Temiz olmak. Bize daha küçükken öğretildiği gibi: Başkasının üzerine hapşırma, öksürme, öksürürken elinin tersiyle ağzını burnunu kapat ve sık sık ellerini yıka, dışarıdan eve girdiğinde ellerini yıka ve üzerini değiştir; yani kısaca temizliği ihmal etme. Maskeyi tak ve mesafeyi de koru. Gerçi, mesafeyi korumak farklı şekilde de olsa öğretilirdi bizlere, ama toplum olarak maske takmak ise yeni bir alışkanlığımız oldu. Önceden maskeyi iş gereği takması gerekenler ya da sağlık durumu için takmak durumunda olanlar da takmaya çekinirdi. Örneğin polen alerjisi olanlar gibi… En azından bundan sonrasında gerektiğinde maskelerini rahat takabilecekler.. Maskelerimizi kendimizi oksijensiz bırakacak kadar zaten takamıyoruz. Bu anlamda fırsat buldukça izole olup, maskeleri çıkartacağımız ortamlar buluyoruz kendimize. Komplo teorileri var: Ekonomik korona gibi, dünya nüfusunu azaltmak isteyenlerin olduğu gibi, çip takılıp tüm verilerimizin takip edileceği gibi. Belki bunların da haklılık payı vardır. Ara ara, bu tür bilgilerle benim de kafam karışmıyor deği, ama hiç bir şeyden emin olamıyoruz.
Bir taraftan da şöyle bakalım: Pandemi denen bu durum en fazla ne kadar sürebilir ki?…
O yüzden ne böyle bir hastalık yok diye düşünüp gevşeyelim, ne de herkes ölüyor eyvah test pozitif çıkarsa diye aşırı korkuya kapılalım. Dengede kalalım, bizler zaten uygun davranıyoruz.
Bu sürecin bir çok faydası da oldu insanlığa. Değişik açılardan bakmamızı, değerlerimizin daha da farkına varmamızı sağladı. Bu durum bittiğinde hiç birimiz aynı olmayacağız. Gelişim basamaklarımızda eskiye göre daha olgunlaşacağız. Bu nedenle doğru olan ve emin olduğum tek bir şey var: Pandemi sonrası hiçbir şey aynı olmayacak. Olumsuzluklar da var; hatta daha da artı. Sancılı bir süreç yaşıyoruz. Doğumların sancılı olduğunu biliyorum ve güzel şeylerin doğacağına inanmayı tercih ediyorum. Bu süreçte de, herkese; özellikle de bulaşma riski yüksek olan sağlık personeline kolaylıklar diler, kronik hastalığı olanların normal kontrollerini ihmal etmemesi gerektiğini hatırlatmayı isterim…