Emre Dorman, Acıbadem Üniversitesi’nde Felsefeye Giriş ve İslam Felsefesi, Bahçeşehir Üniversitesi’nde ise İslâm Felsefesi ve Din Felsefesi dersleri vermekte, teoloji, felsefe ve din-bilim ilişkisi alanlarında çalışmalarını sürdürmektedir.
Modern Bilim: ”Tanrı Var” kitabı, Emre Dorman’ın, evrenin ve yaşamın oluşumundaki hassas ayarlar üzerine yaptığı bir inceleme çalışması. Modern bilimin verileri ışığında Tanrı-Evren-İnsan İlişkisini anlatmakta. Tasarım Kanıtı ve İnsancı İlke’den bahsetmekte.
Kitabıngiriş yazısı âdeta içinde bahsedilenler özetler gibi:
”Antik dönem filozoflarından Demokritos’a (M.Ö. 460-370) uzanan materyalist(maddeci) bakış açısı, maddenin dolayısıyla evrenin bir başlangıcının olmadığını yani sonsuzdan beri var olduğu ve sonsuza kadar da var olmaya devam edeceği şeklindeki inanca dayanmaktaydı. Bu iddia aynı zamanda bir yaratıcıya ihtiyaç duymaksızın evreni anlama çabasını ifade ediyordu… 19. yüzyıla gelindiğinde değişen şartlar ve bazı çevrelerin Tanrı inancı ile bilimi bir çatışma uyuşmazlık halindeymiş gibi göstermeye çalışmaları neticesinde 19. ve 20. yüzyılda ateizmin (tanrıtanımazlık) etkinliği artmıştır. Ateist görüşün teizme karşı kullandığı en önemli tema, bilim-din çatışması olmuştur. Bir bilim adamının aynı zamanda Tanrı inancına sahip olamayacağı ya da başka bir ifadeyle inançlı bir kişinin bilim yapamayacağı şeklindeki asılsız iddia ve yaklaşımlar sebebiyle bilim ile inanç arasına kalın duvarlar örülmüş ve bilimsel verilerin hiçbir şekilde Tanrı’nın var ya da yok olduğuna dair bir şey söyleyemeyeceği yargısından güç alarak teoloji (Tanrıbilim-İlahiyat) ve bilim birbirinden ayrı disiplinler olarak algılanmışlardır.
Oysa düşünce ve bilim tarihinde öne çıkan en önemli sima ve dehaların neredeyse tamamı evreni Tanrı tarafından yaratılan bir laboratuar olarak algılamış ve evrenin incelenmesinin kişiyi Tanrı’nın varlığına ulaştıracağına inanmışlardır.
Matematik, Tanrı’nın yarattığı dildir diyen Galileo, Tanrı tarafından yaratılan evrenin, Tanrı’nın en etkili bilim adamlarının başında gelen Newton, evrendeki oluşumların incelenmesinin kişiyi Tanrı inancına ulaştıracağı kanısındaydı. Newton kutsal kitaplar ve doğanın, Tanrı hakkında bilgi edinebilmenin iki yolu olduğuna inanıyordu. Çünkü her ikisi de Tanrı’nın eseriydiler ve Newton’a göre Tanrı ancak eserleri aracılığıyla bilinebilirdi. …
Bunun yanında 20. yüzyılın özellikle ikinci yarısından itibaren ortaya çıkan bilimsel keşif ve gözlemler neticesinde evrenin ve canlılığın yapısı incelendiğinde kimi çevreler tarafından önceden zannedildiği gibi daha basit ve sorunlu yapıların ortaya çıkması yerine aksine detaylara inildikçe çok kompleks ve içinde yaşamın oluşabilmesi için oldukça kritik ayarlamalara bağlı mükemmel bir evrende yaşadığımız anlaşılmıştır. İnsan varlığının tesadüfen ortaya çıkmadığı, aksine insanın var olabilmesi için çok geniş olasılıklar dairesi içinde insanın varolması için gerekli olasılığın bilinçli olarak seçilmiş olduğu yönünde bilimsel kanıtlara ulaşılmıştır.”
”Biri diğerini tamamladığı için din ve bilim arasında gerçek bir karşılık olması mümkün değildir.” Max Planck
”Bilim ancak bilim adamı Tanrı’nın varlığını tamamen kabul eden bir dünya görüşü benimsediğinde ilerleyebilir.” Paul Davies
”Bilimle ciddi bir şekilde uğraşan herkes, doğanın kanunlarının insaoğlundan üstün ve karşısında tüm alçakgönüllülüğümüzle saygı duymamız gereken yüce bir gücün varlığının tezahürü olduğuna inanır” Albert Einstein
”İnsanlar gelip din ile bilimin birbirine zıt olup olmadığını soruyorlar. Bu ikisi birbirinden olsa olsa aynı elin iki parmağı kadar farklı olabilirler” William Lawrence Bragg (Nobel ödülü sahibi İngiliz Fizikçi)
”20. yüzyılın büyük bölümüne egemen olan sekülarizm artık geçerliliğini yitirdi. Sekülarizmin objektif bir gerçeklik olduğu sanılıyordu; artık o, sadece farklı dünya görüşlerinden birisi haline geldi ve zemini de giderek eriyor. 21. yüzyıl, 20. yüzyıldan daha dindar olacak.” Patrick Glynn
(Not: Sekülarizm terimi, somut ve bilimsel olan ile soyut ve dinsel olanın birbirine karıştırılmamasını ifade etmektedirler. )
****
Bu kitap epeydir elimdeydi. 11 Marttan bugüne kadar kendimi kitap okumaya veremedim. Gece gündüz haberleri takip etmeye çalışmak psikolojimi olumsuz etkiledi. 28 Mart nöbetim ile Nisan(2 Nisan) nöbetlerim arasında uzun süredir ilk kez uzun bir boşluk (4 gün) olunca biraz kendime geldim ve yarım kalmış olan ve ilgi alanıma giren bu kitabı bitirdim. Aslında içinden geçtiğimiz günlerde böylesi kitapları okumanın çok da anlamlı olduğunu düşünüyorum. Sorgulamak, okumak, öğrenmek önemli. Evren niye yaratıldı? Bizler ne için varız? gibi soruları sormayan, sorgulamayan yoktur ve bu insan olmamızın gereğidir. Birçok sorumuza yanıt verecek güzel bir inceleme olmuş. Okumanızı tavsiye ederim. İçinde yaşadığımız günlerden hep birlikte biz olma bilinciyle ve aydınlanarak çıkmak dileğiyle… Umarım bu sınav insanlık için olumlu sonuçlar getirir ve bir an önce sağlıklı günlerimize kavuşuruz… Sevgilerimle…
.