Ben bir denizciyim. Yıllarca Antalya/Side de balıkçılık yaptım. Sonra da yat kaptanı oldum. Sizlerle balıkçılık yıllarımdan bir anımı paylaşmak istedim:
Bir gün kıyıya yakın bir bölgede; koya benzer bir alanda, ağlarımı sığ sulara bıraktım. Aslında ağları bıraktığım yer, ağlara takılan midyeler ve çer çöpten başka fazla bir şey çıkmayan bir yerdi. Şansınız varsa bir kaç balık takılır belki ama çaresizdim; param yoktu, çeyrek depo mazotum vardı ve uzaklara gidemezdim. Her neyse bu bölgede çok da büyük kaplumbağalar olur hatta çiftleşmeleri de bu alanda olur; çok kere rastlamıştım seremonilerine. Ağlarımı serip döndüm ve teknemi limana bağladım. Ertesi gün çok erkenden kalkıp, ağlarımı toplamaya başladım. Deniz sakin ve ortam sabahın o büyülü sessiz huzuru ile doluydu. Özellikle denizde sihirli bir durumdur ve daha yoğun hissedilir. Ağlarımda bir ağırlık hissettim ve ”Eyvah herhalde kaplumbağa takılmıştır” diye düşünürken, gerçekten de fazla büyük olmayan genç bir kaplumbağayı tekneme çektim; boğazına ağ geçmişti ve sıkmıştı. Çok üzüldüm çünkü kaplumbağaları severiz onları öldürmek veya zarar vermenin uğursuzluk getireceğine inanırız; balıkçılar olarak. Ben gayri ihtiyari ağdan kurtardım ve bir kenara bıraktım; öldüğünü sanarak ve ağlarımı toplamayı bitirdim. Pislikten başka bir iki ufak balık dışında bomboştu. Takılan midyeleri, çer çöpü temizlemek, akşama kadar elle temizlemek demektir. Çok berbat bir meşgaledir. Tam ağlarımın son ucunu çektiğimde, arkamda derin bir nefes alma sesi işittim, irkildim ve döndüm baktım, gülümsemeye başladım. Benim öldü sandığım genç kaplumbağa, hayata dönmüştü; demek ki zamanında yetişmiştim imdadına. Bu duruma çok sevindim ve mutlu oldum. Tabii bir müddet sonra, onu severek tekrar denize bıraktım ve kaplumbağa uzaklaştı gitti. Ben de limana garip hislerle döndüm… Akşama çaresizlikten yine aynı yere ağlarımı sermek zorundaydım ve öyle de yaptım. Ertesi gün erkenden kalkıp ağlarıma doğru yöneldim ve boş bidon şamandırasını bularak, çekmeye hazırlarken, etrafımda daireler çizen çok büyük kaplumbağalar tespit ettim. İçimden ”Yandım ben, ağları deler parçalarlar şimdi” dedim. Çünkü ağda takılı balıkları yemek isterlerdi. Her neyse ben ağlarımı toplamaya başladım ama oda nesi! Ağlarıma inanılmaz sayıda balık takılı, o bereketsiz, çer çöp dolu verimsiz yerde üstelik. Ayrıca 200 kg’lık carettaların hiç biri de ağlara dokunmamış ve yırtmamıştı. Ağlarımı tekneme çektim. Garip olan da; çektikten sonra etrafımda dolaşan kaplumbağaların da kaybolmasıydı. Limana döndüm. 5-6 kg balığımı sattım ve dinlenmeye çekildim; oldukça yorulmuştum. Kafamda bir soru belirdi: “Neden hiç balık çıkmayan yerde, bir anda bu kadar balık tuttum? ” diye. Sizce nedendir?
Ben yıllar sonra bile hatırlar, tebessümle, hep o genç kaplumbağayı hatırlarım ve denizdeki canlılara da saygı duyulması gerektiğine inanırım. Bu nedenle bugün, yunusların ve deniz canlılarının korunması için, denizlerin de çevresel kirlilikten korunması için elimden geldiğince katkıda bulunacak faaliyetlerde rol alırım. Bunu bizden sonra gelecek olan nesillerimize borçluyuz, onlar temiz sağlıklı bir dünya bırakmalıyız; tüm canlı zenginlikleriyle. Saygılarımla… Fahrettin
***
Sayın Fahrettin Bey,
Yazınız, harika bir “Gelecek nesillere aktarım ” örneği olmuş. Verdiğiniz mesaj gerçekten de çok güzel.
Bazen çaresizlikler içinde hatalar yapabiliyoruz; özellikle de ekmek parası uğruna ve aç kalmamak adına. Bir söz vardır; bilirsiniz: “İyilik yap denize at, balık bilmezse Halik bilir ” diye. Siz ağınızı mecburen atmışsınız ama bunu caretta da, Halik de bilmiş ve genç carettayı kurtarma çabanız da ödül olarak size geri dönmüş.
Denizcilerin, denizle ilgilenenlerin özel insanlar olduğuna inanırım. Burada da harika bir mesaj vererek, bunu gösterdiniz. Yüreğinize, emeğinize, elinize ve kaleminize sağlık. Çalışmalarınızda başarılar dilerim. Anılarınızın devamını da beklerim. Antalya’ya ve Side’ye, sizin nezdinizde de tüm çevreye duyarlı denizcilere selamlarımı iletirim. ..