Sevgili Arkadaşım,
İlkokulda bizlerle anneni paylaştın. Öğretmenimizdi. Başarılı olduğun için zamanından bir sene önce alındın okula. Böylece de annen ilkokul öğretmenin oldu. En ön sırada otururken, soruları yanıtlamak için, parmaklarımız birlikte havaya kalktı. Biz küçücük sırada hep üç kişi otururduk. Boyumuzun kısa olması, bizlere bu açıdan bakınca avantaj olmuştu. Ortaokulda ergenlik gelip çatınca sıradaki sen hariç, ikimiz biraz uzamıştık sana göre ve belki de kendimizi büyümüş sanmıştık. Sen söyleyince hatırladım. İnsan olmamızın getirdiği hormonal değişiklikler bizde oluşmaya başlamıştı. O yıllarda bir yıl bile ne kadar önemliydi. Teneffüslerde kızlar ve erkekler diye bölünmeye başlamamızı, yakalamaca oyununda bir erkek peşinden koşarken kızlar tuvaletine kaçışımızı, bazen de onları kovalayışımızı, teneffüslerde kızlarla kol kola girip, fısır fısır ”kim kimi seviyor konuşmalarımızı ”Biliyor musun Ali Ayşe’ yi seviyormuş ama Ayşe onu sevmiyormuş” … Hayal meyal hatırlıyorum.
Seninle iki çalışkan öğrenciydik ve beraber çıkardığımız okul gazetemiz vardı. O zamanlar İnternet yoktu… Daha önceki yıllara ait kitaplarımı hiç atmazdım. Dönem ödevlerinde bunlardan faydalanırdım. Eğer aradığım bilgi bende yoksa, top oyunlarında beni takımına alan ablama giderdim. Onda mutlaka işime yarayan bir şeyler bulurdum. Biliyor musun o ablam hakim oldu şimdi…
İnternetten nerelere geldim arkadaşım. Demek istediğim; o okul gazetesinde paylaştığımız bilgileri nasıl da derlemişiz değil mi? Uzunca bir süre kağıtlara dolma kalemle özenerek yazıp, toplu iğneyle boşluk bırakmadan panoya asıp, her hafta yeniden yeni yazılarla hazırladığımız gazetemizi… O zamanlar gazetemizi kimler okuyor diye de hiç merak etmemiştim. Bir görevimiz vardı ve severdik…
Bu görevi kendimize biz vermiş olmalıyız çünkü öğretmenimizin her konu sonundaki kompozisyon ödevini bizlere vermediğinde bile eksiksiz yaptığımı hatırlıyorum. Sen de yapar mıydın arkadaşım? … Kompozisyon defterimi uzun yıllar sakladım. Yakın yıllarda bahar temizliğini biraz abartmış olacağım ki, onu da atmıştım. Oysa bir ”Anı kitap” olabilirdi belki. Buraya da bir keşke koyuyorum. Şimdi onların yerini yazdığın kitaplar aldı. Çocuklar için yazdığın kitaplarından alıp okuyorum. Aynısı değil tabii. Defterimde çocukluğumuzun içinde yaşarken, çocuk olan benim yazdıklarım vardı. Kitaplarında ise o günlere giderek özlemle yazılan, o günlerden ve şimdiden de alıntılanan ve o yıllarımızı da yaşattığın yazıların var. Ustaca yazılmış. Kalemine sağlık…
Çocukluğumuzu güzel yaşadık. Ergenlik gelince biraz belki bocaladık. Çoğul konuşmayayım burada; senin ergenliğini bilemem. Ben o kısımda yoktum. Geçenlerde demiştin ki: ”Benim yaşım size göre küçüktü. Siz o zaman başka şeylerden konuşurken beni aranıza almazdınız.” Arkadaşım beni o günlere götürdün ama inan bunları hiç hatırlamıyorum. Ayşe, Ahmet, Ali, Salih, Zeynel, Nuray, Müzeyyen derken bir de baktık sıralarımız ayrılmış, bakışlarımız büyümüş. Dikkatim derslerde, öğretmenlerde değildi artık. Demek ki konularımız değişmişti; benim gibi büyüyen (hormonları değişen) arkadaşlarımla birlikte. Sıralarımız da ayrılmıştı ve sana sormasaydım da nedenini hiç bilemeyecektim. Çocukluk mu, ergenliğin hormonları mı işte neyse. Üzdüysem kusuruma bakma olur mu? Hormonların ettiğini hiç bir şey etmiyor insana değil mi?
Hani yine demiştin ya trompet takımında iken kıyafet ile ilgili hiç sorunum olmazdı. Hep aynı kıyafetler üç yıl boyunca üzerime olurdu. Bense o yıllarda trompeti bir türlü çalmayı becerememiştim. Sopalar trompetin kenarına çarpıyor, ortasına ulaşamıyordu. Öğretmenim çok uğraşmıştı ama öğrenememiştim. Voleybolda da atılan topları karşılamayı bir türlü becerememiştim ama bunlara üzülmemiştim de. Her şeyi yapacağız diye bir kural yoktu…
Ergenlik demiştim ya, hani şu bizi ayıran işte o; bende uzun sürdü. Lisede boyum neden kısa diye üzülürdüm. Her şeyi boyuma bağladım bir dönem. ”Boyum kısa da ondan.” Derdim. Biraz daha olsa fena olmazdı gerçi. Boyum uzun olsaydı mutlaka takacak başka bir şey olurdu inan. Şimdi çocuklarımda gözlemliyorum. Ergenlik işte illa çektirecek. Bazen bu dönemde bir minik sivilce, kıl, tüy bile sorun olabiliyor işte…
Yeniden buluşmalarımızdan birinde, sınıf arkadaşımızın bizim çalışkan olmamızdan etkilenmiş olduğunu öğrendim. ”Onlar yapabiliyorsa ben de yapabilirim.” Demiş. O da üniversiteyi okumuş ve sevdiği bir mesleği olmuş. Buna çok sevindim. Çalışkan öğrenciyi sadece öğretmenler değil, diğer öğrenciler de severmiş meğerse… Oysa ben ergenlik döneminde tersini düşünüp, öğretmenlerimi kızdırmayı göze alarak, kendimi arkadaşlarıma sevdirmeye çalışmıştım. Meğer bu hormonlar kafamı ne kadar karıştırmış o zaman…
Yıllar sonra yeniden buluştuğumuzda, kaldığımız yerden ne de güzel başladık yine değil mi? Üstelik de senin hazırladığın yazma atölyesinde… Bu yazıyı senden bekledim ama anlaşılan yazman uzun sürecek; projelerin var ve yoğunsun. Bense acilciyim; hemen olmalı aklıma gelen… Bu huyumdan da ne çektim bir bilsen…
Şimdi ne derler arkadaşım: Kestane kebap, yazması sevap, acele cevap. Yok yok öyle demeyeceğim. Zaten sana da yazacak bir şey bırakmadım 🙂 Sadece okusan da olur… Kucak dolusu sevgiyle…
Demetciğim ne güzel yazmışsın kalemine sağlık. Senin anımsadıklarını ben anımsamıyorum. Daha doğrusu öğrencilik yıllarını çok anımsamıyorum. Çalışmaktan başka bir şey yoktu sanki. Ortaokul yıllarında Pancar’dan trenle gidip gelirdik. Yorucu olurdu. Okul dışında arkadaşlarımla birlikte olma şansım yoktu yani. Okul çıkışı treni bekler eve dönerdik.
Geldik ellili yaşlarımıza. Buradan geçmişe baktığımızda hormonlarımızın bize yaptırdıklarını anımsıyoruz yani sevgi aşk dostluk inadına güven ve inat ve birçok şey. Güzeldi yaşadıklarımız. Bugünün birçok çocukları bizim yıllar önce yaşadıklarımızı yaşayamıyor. Ne acı.
Çocuk kitabım Ne Güzeldi Çocukluğum bizim çocukluk yıllarımızı anlatmıyor. Öğrencilerimi yazdım. Öğrencilerim bizim yaşadıklarımızın yarısını bile yaşamıyordu.
Böyle işte. Görüşmek üzere.
Nermin bizler çok şanslıydık. Bizim çocukluğumuz bize göre çok güzeldi. Yazmaya adım atan,önce kendinden yazarak başlıyor. Yazma ilerledikçe kendinin dışına çıkmaya da başlıyor. Adımlar bu şekilde alınıyor demek ki. Bana neden yazıyorsun diye sorsalar, sağlığıma iyi gelmesi, öğrenmeye ve okumaya devam etmemi sağlaması yüzünden yazıyorum derdim. Seni seviyorum. 2021 sana tüm istediklerini getirsin. Bir an önce görüşebilmek dileğiyle sevgi ve sağlıcakla kal arkadaşım.