Klozomenai (Urla)

Urla Eğriliman’dan yola çıktık. Halkının çoğu Özbek’lerden oluşan Özbek köyüne uğradık. Özbek, çevresindeki birçok Ege Köyü gibi çağdaş ve modern bir köy. Şimdilerde turistik bir köy haline geldi. Köydeki işletmelerin sahipleri ve işletmecileri kadınlardan oluşuyor. Muhtarı da kadın. Huzur burada da şekil bulmuş. Köyün içinden ayrılan ve yeni asfaltlanmış olan yoldan, zeytin, çam ağaçları, dağ çiçekleri ile denizin eşşiz görüntüsü ve kuş sesleri eşliğinde aşağıya doğru yolculuğumuza başladık.

Ağaçların çiçeklerinin yanı sıra yaprakları da oluşmaya başlamış. Doğanın gün geçtikçe  daha da  renklendiğini izlemek çok güzel.  Tepedeki güneş paneli tarlasını  da gördük. Bu çok hoşumuza gitti. Dileriz  daha da çoğalır. Güneşi bol olan ülkemizde en mantıklısı olur değil mi? …

Sonunda kıyısında kayıkların bulunduğu Çeşmealtı’nın mavisine ulaştık. Mavinin en güzel tonları burada buluşmuştu sanki… Karşıdaki askeriyeye ait olan  Uzunada’yı, koya da adını veren Gelin Kayası’nı gördük. Bir zamanların efsane şarkıcısı Tanju Okan, tam bu kayanın karşısındaki sitede otururmuş. Urla İskele’ye doğru gelirken, karşıdaki eski karantina şimdi ise Sağlık Bakanlığının eğitim tesislerinin olduğu  adayı da andık. 112’de çalışırken üç kez buraya eğitime gelmiştim. Mesleğimin olmazsa olmazı olan hizmet içi eğitimler içindi. Eğitim adasına doğru giderken eskiden Eshot ve Köy Hizmetleri gibi kurumların kamp alanlarına misafirlik eden ve eşimin de yaz çocukluğunun anılarıyla dolu olan devlet hazinesine ait yerleri de gördük. Şimdi üzerinde sadece bir kaç kafe var. Dilerim karavan ve kamp alanı yapılarak eski güzel günleri yaşatılır…

Urla İskele de, balıkçı tekneleri, kullanılmaya hazır balık ağları, balıkçı restoranları, çay içilen yerleri ile  huzuru hissettiriyordu. İskelede dolaşırken Atatürk’ü, Tanju Okan’ı, Necati Cumalı’yı andık. Yorgo Seferidis’i, Urla’nın tarihini (eski  Klozomenai ) ve bugününü öğrendik. Merkezindeki Tanju Okan Parkı’nı  da görünce mutlu olduk. Demek ki vefalılar ve değerlerine sahip çıkıyorlar dedik. Bu güzel yerde” Mehtap ve Deniz ” ,”Kemancı”, ”Kadınım” , ”Öyle sarhoş olsam ki” demiş Tanju Okan. Edebiyat dalında Nobel ödüllü Yorgo Seferis  de umut içeren şiirlerini yazmış burada. Urla ilham olmuş ve ”Hayat Urla’da güzel” dedirtmiş kendine… Enginarıyla meşhur olan bu yerden enginar almamak olmazdı. Enginar tarlalarının yanından geçerek  Urla İskele’den Urla’ya geldik. Panoromik turladıktan sonra eski çarşısına uğradık. Manavları, terzileri, basma pazen satan kumaşçıları, çay bahçeleri, fırınları, antikacı dükkanları, Osmanlı Türk, Rum yemeklerinin sunulduğu dükkanları olan, mis gibi börek, katmer kokan çarşısını, sanat sokağını gezdik. Buraları mutlaka görmelisiniz. Siyah erik dolması, şevketi bostan, enginarı mutlaka denemelisiniz. Turumuz Ailemize ait evimizin olduğu Eğriliman’daki Beşev’lerden birinde sonlandı.

Ertesi gün büyüklerimizle hasret giderdikten sonra, Gülbahçe, Balıklıova, Mordoğan’ı gezdik. Buralar Ege’nin  incisi olan İzmir’in girinti ve çıkıntılı dantel gibi olan  kıyılarını oluşturan, balıkçılıkla uğraşan güzel insanlarının ve sayfiye evleri ve sitelerinin de olduğu yerlerdi. Hepsi de sakin, bozulmamış haliyle, iklimiyle huzur veren yerlerdi. Denizinde de bir çok balık çiftliği ve yol boyunca karşımızda duran Donkişot’un yel değirmenleri  😊 (rüzgar tribünleri) vardı. Anne, baba memleketim olan Yatağan’ın (Muğla) termik santralinin etkisi, görüntüsü, kokusu ve ilçeye yaşattıklarından sonra, güneş panellerini, rüzgar santrallerini görmek bana ayrı mutluluk veriyordu. Bu yıl oğlumuz lisenin son sınıfını İzmir’de okumaya karar verince daha sık gelir olduk İzmir’e. İzmir’i özlemişiz. Yıllar süren ayrılıktan sonra yeniden kavuşunca adım adım her karışını, ilçesini gezmeye çalışmak özlem gidermemizi sağladı. Daha göreceğimiz ilçeleri var. Önceki yıllarda Türkiye’nin birçok yerini, Yunanistan’ı ve adalarını, bazı Avrupa Ülkelerini  gezmiştik. Bu yılki coğrafya dersimizde konumuz, yakın yerler… Yaşam yolculuğumuzda, sıranın olgunlaşmaya gelmesiyle eşdeğer bir yolculuk gibi. Kendini, insanı, daha da tanımaya ve içe yönelmeye başlamakla… Yaşamı, nedenini, nasılını öğrenmeye çalışmak ve sorgulamakla eşdeğer bir yolculuk gibi… Çoğu yere eskiden de gitmiştik, görmüştük ama şimdilerde baktıklarım ve gördüklerim daha farklı… Nereye baksam, yaradanın mucizelerini görmek… Doğa gerçekten harika… Bizlere eşsiz nimetler sunulmuş… İncir ağacının çiçeklerinin, küçüçük meyvesinin görünümünde olması, incir sinekleriyle  o eşsiz tadının oluşması… Meyve ağaçlarının baharda açan  çiçeklerinin daha sonrasında yapraklanması ve çiçeklerinden meyveler oluşturması… Bunların hepsi mucize değil de ne?… Bu gezimiz de çok güzel ve iyi duygular oluşturdu bizde.

Bu yıl gittiğimiz çoğu yerde yaradılışın en güzel mucizelerinden biri olan insanın, isterse etrafını nasıl güzelleştirdiğini, isterse de güzellikleri nasıl yok edebildiğini de izledik. Ara ara, günümüz kentsel dönüşümü adına yapılan  inşaat çılgınlığı canımızı sıkmadı değil… Bu kıyılar bereket çok etkilenmemiş. Şehirlerin dilleri, dokusu ve insana anlattıkları olduğuna inanıyorum. İşte bunu bozmamak gerekli. Yaradılışın tüm nimetleri insanlığın kullanışına sunulmuş. Bu en büyük nimet ya da şans bizler için. Karşılık olarak ise buna saygısızlık etmemek de bizim en büyük ibadetimiz olmalı…

Ege’nin incisi İzmir’e, bizleri biz yapan yaşadığımız bu havaya, kültüre ve güzel insanlarına sevgi, minnet ve saygılarımızla…

Penceremden İnciler

2 thoughts on “Klozomenai (Urla)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir