Şirince’ye daha önce de gelmiştik. Hatta Şirince ile ilgili şiir de yazmıştım. ‘Objektifimden Tuvalime’ yazımda bahsetmiştim. Şirince de, tarihin içinde hissettiğim yerlerden. Selçuk’un bir mahallesi oldu artık. Bu sefer her iki kiliseye ve Nesin Matematik Köyüne de gittik. Halkı geçimini tarım ve turizmden elde ediyor. Ürün yelpazesi geniş. Daha önceki yıllarda yetişen incir ağaçlarının söküldüğünü öğrendik. Belli büyüklüğe ulaştıktan sonra sinekleniyor ve bozuluyormuş. İncir için iklim pek uygun değilmiş. Zeytin, şeftali, mandalina, kiraz, vb, Çesme, Ödemiş, Tire’de olduğu gibi otun bir çok çeşidi yetişiyor burada. Akşam yemeğinde bu otlardan olan ‘şevketi bostan otu’ nun yemeğini yedik. Etle pişiriliyor. İlk gün hava günlük güneşlikti. İkinci gün yağmur yağdı. Kaldığımız pansiyonunun sahipleriyle biraz sohbet ettik. Kiraz ağaçlarını yeni dikmişler. Kiraz ağacına can suyu gerekiyormuş. Yağmurun yağması onlara bu nedenle ayrı mutluluk vermişti. Dedeleri Selanik’ten gelmiş. Kendilerinin de Selanik’i ziyaret etme imkanları olmuş. Selanik’ten gelip , Şirince’deki yerlerini ziyaret edenler de oluyormuş. Hatta gelenlerden biri, yaşlı babasına hediye olarak, elma fidanlarından da götürmüş. Şirince’nin halkı sıcak ve misafirperver. Yabancı misafirler de çoktu; Japon misafirler. Gelip durmadan fotoğraf çekiyorlarmış. Yeme içme ile araları pek yokmuş. Onlara bazıları ‘Sarıca arı’ benzetmesi yapıyormuş. Kalabalık gelen ve fotoğraf çeken halleri, halka bu şekilde çağrıştırıyormuş. Bize gezerken bolca fotoğraf çekmeyi, selfi çubuğunu, gezmeyi hep onlar öğrettiler. Kullandığımız teknolojiler de onların hediyesi bizlere. Şirince’nin, Unesco Dünya Mirası listesinde olmaması beni şaşırttı. Şirince’nin sembolü olan evlerin mimarisi sit yasası ile korunuyor. Eskimiş evler çok fazla. Satılık ev, restoranlar da fazlacaydı. Yerli hane halkının sayısının giderek azaldığını, 35-40 haneye düştüğünü, restoranları diğer şehirlerden gelen insanların kiralayıp işlettiklerini öğrendik. Tadilat yatırmak pahalı bir işti ama önemli olanın da tadilat için, öncelikle anıtlar kurulundan plan onaylamasının yapılması gerekliliğiydi. Dört gözle ve 19 yıldır, planlarının onaylanmasını bekliyorlarmış. Dileriz seçim sonrasında bu hayallerine kavuşurlar. Çabuk kavuşsunlar ki Şirince, şirin haliyle yaşamaya devam etsin. Pansiyondan da çok memnun kaldık. Bizim odanın adı ‘Gül’dü. İçeri girince gül kokusu ve kanaviçeli, dantelli işlemeler, penceresinden de, zaten her yanı güzel olan manzarası karşılamıştı. Şevketi bostan, saç kavurma, kabak çiçeği dolması, yaprak sarması, favası, sarı renkli ekmeği de komşumuzda yediğimiz yemeklerle aynıydı. ‘Dolmades’in adı ‘Dolma’ olmuştu bu sefer de. Kirazlar olunca söz yeniden geliriz dedik. Komşuya ve Şirince’ye bir de Aziz Nesin’e teşekkür ederek ayrıldık.
”İnsan yalnızca söylediklerinden değil, Sustuklarından da sorumludur”. Aziz Nesin
(-Beşinci inci-)