Acil serviste çalışmayı sevdim.Zaten ilk defa da mecburiyetin hizmetinde ,gümüşün hanesindeki iyi yapan yerin acilinde başlamıştım görevime de.İyi ki mecbur olmuşum da burada çalışmışım.Yıl 1990 .24 hazirandaki mezuniyet töreninden sonra ,komşu,eş dost ,akraba ,tanıdık o kadar ilgilenip ,nereye gideceğimle o kadar meşgul oldu ki sorandan değil dedim yaram da yoktu,en iyisi deyip ilk kurada çekilişi yapıp gümüşün hanesine artık sadece çocukluğumun yazı değil,kış tatillerimin de yeri olandan,otobüsle otuz saat öteye gittim çocuk halimle, kendimi büyük sanarak,annem ve babamla.Meslek hayatıma geri baktığımda yaşadığım en güzel yıllardan biri olarak ön sıralarda halen yerini alır.Meslekdaşlarımın bir ikisi hariç, hepimiz uzaktan olduğumuz için tıpkı uzak askerliklerde de olduğu gibi(öyle söylenir) ,paylaşımlar sıcaktı.Adı gurbetti ve hepimiz birbirine akrabaydı.Uzmanlar abimiz ve ablamızdı,tıpkı üniversitedeki gibi.Hepimiz aynı odayı paylaşırdık çay molalarında,yemeklerde de.Abla,abi deyince de sohbetler,aile kıvamında olurdu,yemekler de daha lezzetliydi.Diyetisyen hazırlardı listeleri,arkadaşımdı o da.Beraber kumaşları boyamıştık o yıl.Boş günlerim olduğundan aralarda oradaki kız meslek lisesinin kumaş boyama kursuna gitmiştim.Kumaşın arkasına basınca kabaran boyayı öğrenmiştim,tuval kumaş olmuştu o zaman.Kayın valideme seccade boyamıştım,çeyizde adettendir diye sevgiyle.(”Ural-Altay kültürlerinde gök katları, yaşam ağacı,kayın ağacından yapılma bir direk üzerine ya da bir kayın ağacının üzerine kertikler açılarak temsil edilir.Kayın ağacına verilen önem, Türkler’in akrabalık bağlarını gösteren isimlerde de “kayın” sözcüğünü kullanılmasıyla görülür.Bir sözlükte yer alan YAŞAM AĞACI tanımlaması kısmındandır.Sakıncası olabilir diye adres veremiyorum.Saygılar…”) Alıntıdan alıntı.(Hep merak ederdim,şimdi öğrendim). Diyetisyen arkadaşım nerede şimdi kim bilir? Cep telefonu,internet yoktu ki o zaman…olsaydı da araya zaman girip,herkes kendi derdine düşünce,gözden ırak oluyor ama bence gönülden ırak değil.Sadece neler yaptığından haberdar olamıyorsun o kadar.Gümüşün hanesindeki kocaman aileye sevgilerimi yollarım buradan.Belli mi olur denk gelir de okurlar.Okusunlar diye yine açtım instagramı uzun aradan sonra.Adı bu sefer”polianneinci”.Bu sefer farklı eskisinden ;sadece bulsunlar diye.Unutmayın yıl 1990 ile 1991.Başhemşire vardı o zaman.Seyahati severdi.Bekardı hiç evlenmemişti.Lojmanda kalırdı.Nöbetlerimde,onunla gezilerden sohbetler ederdik,o anlatırken gezmiş gibi olurdum.Gezmek gerçekten dünyayı genişleten,insanı resetleyen,içinizde kir bırakmayan,tozlanmanıza izin vermeyen büyülü bir değnek.Dilerim büyülü değneklere dokunanlarınız çok olur.Santralin memurları iki kardeşti.Nöbetlerde,sadece bizim odada olan televizyonu beraber seyrederdik ve bu nedenle minnet duydu hep,yıllar sonra yaşadığım yerdeki bir eğitim toplantısı vesilesiyle ziyaretime geldi hem de on kişilik ekiple.Ne mutlu olmuştum.Başhekimimiz vardı,ablamızdı.Aynı sene onun da benim de babamız aynı hastalığın sınavını verdiler.Gümüşüm hanesiyle,Egenin incisi arasında mekik de dokudum o yıl.O da gece gündüz yaşayan kocaman büyülü şehre mekik dokudu.İşte tam da buradaki ”keşke”lerin yerine ”iyi ki”yi koyamıyorsunuz.Yıllar geçtikçe acılar hafifliyor,ilk zamanlardaki gibi olmuyor,yeri dolmuyor ve yerine gelenlerle paylaşılıyor sevgiler…Yaşamın döngüsü bu…Körfez savaşı nedeniyle izinler kalkmıştı,son görevimi yapmaya gitmem lazımdı.Birlikte şehrin valisine gidip izin alışımızı hatırladım şimdi…Gümüşün hanesinde ilk aldığım küçük televizyonum halen duruyor.Mutlu resmini paylaştığım Ela’nın annesi seyrediyor,eşimin ofisinde yemekleri yaparken.Oradan aldığım pirinç havan ile timsah şeklindeki ceviz kıracağı halen işlevsel,mutfağımdalar.Ceviz kıracağı ile fotoğraf makinesini o zaman üç saat ötedeki yerde kurulan Rus pazarından almıştık,şimdi eşim olan,o zaman söz verdiğimle.Çevre yerleri de gezmiştik.Gümüşün hanesindeki ünlü bir mağara ile üç saat ötedeki yerde bulunan dağdaki manastır kaldı,oralara da gidilecek,aklımda…Suriyeli bir nörolog abimiz vardı.Körfez savaşı nedeniyle ücretsiz olan hat ile bağlandı yakınlarına.Bizler de kullandık o hattı.Bağlandık sevdiklerimize.Bunun için de ayrıca teşekkür ederim düşünenlere.Çocukluğumun küçük bir bölümünde,ülkemin baş şehrindeki kar ”an”ım dışında ilk kez karla kucaklaştım o yıl.Kar yağıyordu ve ben pencereden seyretmek zorunda kalmıştım,hasta olmayayım diye.Buraya da bir keşke koyuyorum…anımın rengi değişirdi,bembeyaz olurdu o zaman…Gümüşün hanesindeki kar uzun zaman kalmıştı,çatılarda buzdan saçaklar vardı.Birlikte aynı evi paylaştığım,beden öğretmeni arkadaşımla,kılıççılık oynadık bir keresinde,kopardığımız saçaklarla.Dersimiz beden eğitimiydi.Ne güzel bak… pencereden bakmıştın ya çocukken…ey özgürlük!…sadece kar ve buzdan saçak bir de sen…Bazı hafta sonları, üç saatlik ötedeki yere öğretmenle giderdik.Giderken ülkemin en kocaman tünelinden geçerdik.Bir gün mantom cama yapıştı buzdan.Etli ekmek de yerdik;meşhurdu çardakta.Seccadeye kapitoneyi burada yaptırmıştım.Orada yaşadığımız kurban bayramını hiç unutmadım.Alt kattaki ev sahibi kurban kesmişti.Et kokuları geliyordu.Bize et gelmedi.Kasaba gittik et alalım diye ama kapalıydı.Et nasıl da kokmuştu.Oysa bir kez kasaptan kıyma almıştık.Etin tadı da kokusu da değişik gelmişti bize.Et kokunca almak istedik işte.Sonra da,çocuk yetiştirme yurduna ziyarete gitmiştik ve birbirimize,şimdi bizim onlardan ne farkımız var demiştik.Kar yağdığında çeşmeleri açık bırakırdık ama yine de donardı ,musluktan su akmazdı.Yakındaki çeşmeden su taşırdık.Pazara gitmezdik (nedense) hep manavdan alırdık.Patatesi,havucu ne çok tükettik.Herhalde soğuktan mı,sıcacık çorbalarımızın içine koyardık.Cennet elmasını da ilk burada yemiştik.Kuşburnu marmelatını,reçelini,dut pestilini de.Öğretmen şimdi yaşadığım yere yakın oturuyor,geç karıştı çoluk çocuğa,şimdi hangi evresinde yaşamının? Belki görürse yazıyı arar.Ona da selam ve sevgiyle.Bir kez kızmıştık birbirimize,soba nedeniyle.Neden sobayı sen yaktın, beklemedin, yoruldun demişti.Soba için teşekkür ederim ona da.Kar vardı ama üşümezdim,belki nem yoktu ondan.Karla ilgili bir anım daha geldi aklıma şimdi.Yaşadığım yere gelmeden önceki bacalarıyla ünlü olan yerde bir gün kar yağmıştı.Her zaman olmazdı bu.Bu anı ölümsüzleştirmek gerekti.Onun için değil ama kendiğilinden içimdeki çocuk,apartmanın bütün zillerine basıp komşuları çağırdı.Geldiler.Çocuklar gibi şendik derler ya aynı öyleydik.”İyi oldu çağırdın” dediler.Kar topları yaptık,kar toplarını attık birbirimize,kardan adam da yaptık tabi ki.Anlatırken bir tane daha geldi şimdi aklıma.Tatil için Ulu olan dağa gittiğimizde,kızak üstüme uçup beni fırlattı havada uçtum yere inişim bir küt sesiyle oldu.Bir de büyük oğlum refleksle dizlerini kıvırıp kendini yere bırakmasaydı uçacaktı da dedik sonunda bu iş bize göre değil diye.Demek baya karla buluşmuşum.Yazdıkça çıktı tekrar kondukları yerden.Kar ile yaşamadım demem.Kar yağarken doyunca seyrettim,ağaçların üzerinde duruşu,evlerin çatılarını kaplaması hepsi güzeldi.Erimeye başlayıp,çamur olunca çizme giymeden olmazdı.Galiba ilk çizmemi de orada almıştım.Acilden arkadaşlarımla baharda pikniğe gitmelerimizi,bir arkadaşın saz çalışını,bir arkadaşımla nöbetlerde stresten mi oluşan gülme krizlerimizi,tabi hastaların yanında değil .Bizim de ihtiyacımız olur bazen gülmelere.Beşeriz işte.Arkadaşım şimdi en büyük mertebesine geldi mesleğinin.Artık adına gelmeden önce iki kelime daha söyleniyor.Ne güzel…Tebrik ederim arkadaşımı da.Gümüşün hanesinden,hizmetimin mecburi kısmı bitince,evlilik durumundan ayrıldım.Ege’nin incisinde başladım bundan sonraki görevime.Acilde değildi görevim.Acili ve gümüşün hanesini özledim.
En çok acilleri sevdim demiştim ya.Neden derseniz eğer şunu söylerim: Matematik dersini çok severdim.Problemleri çözmeyi.Lisede tatillerimde bile,aldığım test kitaplarındaki problemleri çözmek benim için hobiydi.Öyle severdim. Acilde sorun bellidir.Bir an önce müdahale etmezseniz sonuç da bellidir.Çözüm de bellidir.Anında çözüme ulaşırsınız,sürüncemede kalınmaz.Neyse o.Çözüme ulaştırılıp sorunu,yerine de teslim ettiğinizde fazla sorumluluk da kalmaz.İşte bunu çok seviyorum.Acillerin stresi çok,bunu tabi ki sevmiyorum.Hatta işim haricinde hastanelere gitmeleri de sevmiyorum.Beşerlerin şaşıp geldiği bu yerde yüzlerinin gülümseyerek çıkması ve çoğu zaman da duayla,bu beni çoook mutlu eder.Kuaförde saçınıza fön yaptırdığınızda yüzünüzün gülmesi gibi,güzelleştiğinizin farkına vardığınızdaki gibi.İyileşme olduğu,ya da iyileşme yolları bulunduğu (sevk edeceğiniz bölümler) için severim.Koruyucu sağlık aslında en sevdiğim ama çok değer verilmiyor günümüzde,ama bir merkezde hele ki özel bir merkezde çalıştığınızın bilinmesi ayrı bir prestij de katıyor sanki,bizlere bakan gözlere…