Notre Dame’ın Kamburu müzikali, geçtiğimiz Mart ayında bizlerle buluşmuştu. Victor Hugo’nun ünlü öyküsünün müzikale uyarlanmış haliydi. Müzikalde, Esmeralda isimli Çingene kızına âşık 3 adamın; biri âşık olduğu için Tanrı’nın emirlerine karşı geldiğini düşünen ve vicdanıyla savaşan rahip, biri evlenmek üzereyken Esmeralda’ya karşı tutkusuna yenik düşen soylu, diğeri de asıl kahraman olan çirkin, kambur, zavallı zangoç Quasimodo’nun öyküsü anlatılıyordu. Paris’in daracık arka sokaklarında geçmekteydi. Sahnede de dekor olarak şehrin ünlü ”Notre-Dame de Paris” Kilisesi vardı.
Tiyatro Victor Hugo yazımda sizlere Victor Hugo’nun eserlerinden uyarlanan oyunlara gitmeden önce mutlaka araştırıp okuyarak gidin demiştim ya işte bu oyun nedeniyleydi. Öyküyü okuyup okumadığımı hatırlamıyordum. Müzikalin ilk yarısı ne olduğunu anlamaya çalışmakla geçti. İkinci yarıda öyküyü hatırladım, birinci perdeyle bağlantıyı kurabildim eve gidip okuduğumda ise hatırladım artık unutulmamak üzere dimağıma yerleşmiş oldu. İzlemeye gideceğim oyunlara giderken okumak, araştırmak alışkanlığım değildir. Hatta büyüsünün kaçmasını hiç istemem. Klasik eserleri ayrı tutmanın gerekli olduğunu öğrendim böylece. Belki müzikal şeklinde olmasaydı zorlanmayabilirdim. İkinci perdenin sonunda ne olmakta olduğunu anladığım için alkışa katıldım tabii ki. Müzikler ve görsel şölen de harikaydı. Yine oyuncular ve seyirciler birbirimizi hep birlikte ayakta alkışlamıştık. Bu sefer hem oyunu anlamaya çalışıp hem de izlemeye çalışırken alkışı iki kat hak etmiştim.