Kitabın arka kapağından:
Dünyanın tüm problemlerinin başlıca sebebi ve esas kaynağı insanoğlunun kalbinde bulunan bir kara delik. Bütün dünyevi kötülükler, adeta bir pandora kutusu misali, bu kara delikten çıkıp yayılmaktadır. İnsanlık olumsuz düşünür ve hisseder. Dünya üzerindeki en korkunç hastalık Aids veya kanser değildir.. ya da en gerçek felaketler kirlilik, işlenen suçlar, savaşlar veya dünyanın bazı bölgelerinde yaşanılan yoksulluklar da değildir. Dünyanın en büyük felaketi, hastalığı insanoğlunun olumsuz hisleri ve çatışmacı düşüncelerinin ölçülemeyecek derecedeki uçsuz bucaksız cehennemidir. Dünya böyle çünkü sen böylesin. Dünyayı, insanlığın olumsuz düşünceleri ve hisleri şekillendirmektedir.. Kişinin kaderini değiştirmesi için, parçalanmış psikolojisini birleştirmesi, düşünce ve inanç sistemini değiştirmesi, eski zihin yapısını, ön yargılarını ve batıl inançlarını terk etmesi gerekmektedir. İnsan; kabuslarını ve düştüğü tüm kötü durumları ortaya çıkaran, kendisini alaşağı eden düşleme şeklini ve olumsuz düşüncelerinin zulmünü öncelikle kendi içinde, derinde, kökünden kurutmalıdır.
Yoksulluğu da düşleyebiliriz, zenginliği de düşleyebiliriz. Cehennemi de düşleyebiliriz, cenneti de düşleyebiliriz. Ölümü de düşleyebiliriz, sonsuz bir yaşamı da düşleyebiliriz. Hepsi bize bağlıdır. Dünya bizim onu düşlediğimiz gibidir.
Her insani başarının ardında, her bilimsel veya sosyal zaferin kökeninde, dünyanın en zorlu çabalarının, ticari girişimlerinin, güzel, faydalı ve varlıklı olan her şeyin ardında… İstisnasız, tek bir birey ve onun düş’ü vardır.. Bu kitap, bir harita ve kaçış planıdır. Hayat; tıpkı bana yaptığı gibi, seni de bir mengenede soluğun kesilinceye kadar sıktığında, seni içinden çıkamayacağın hayal kırıklıklarına uğrattığında ve hiçbir çıkış yolu bulamadığında… işte ancak o zaman bu kitap, bir anda eline geçecek ve seni bulacaktır. Böylece Bireysel Devrim’in için, bir insanın hayal edebileceği en büyük maceraya hazır olduğunu bileceksin: Bütünlüğüne ve yolunu kaybettiğin cennetine yeniden kavuşmak. Bu kitap önceden çizilmiş ortak bir kaderin yazgısından çıkarak bir Birey olmak adına izlediğim yolun hikayesidir. Bu öze dönüş yolculuğunda…..” Stefano D’Anna
***
Yazarın asıl amacı da, yol göstermek ve bizleri kendi yolculuklarımıza çıkmak için zorlamak…
Tanrılar Okulu kitabını okurken yanınızda, yazarın Dreamer’inin de dediği gibi;
” Benimle birlikteyken kağıt kalemin yanında olacak. Bunu sakın unutma. Artık yazmak zorunda kalacaksın. Kağıt ve kalemin kurtuluşun olacaktır. Sözlerimi yaz çünkü onları hatırlamanın tek yolu budur. Yaz! Yazmak, varlığının etrafa saçılmış parçalarını bir araya getirebileceğin tek yoldur…”
Ben de Dreamer’i dinledim ve öyle de yaptım. Sizlerle aldığım notları paylaşacağım.
Mea Culpa: Benim Suçum Monk filozof Lupelius( IX.Yüzyıl ) demiş.
Mea Culpa’yı her duruma uygulayın. Kendinizi nasıl hissedeceksiniz bir bakın. Tartışmalar baştan çözümlenir. Birilerini suçlamak en kolayı ve tercih edilenidir. Başkasını suçladığınız bir durumda, ya da bir tartışma anında bir de ”Benim Suçum” deyin ve neler olacak bir bakın. Bu, her şeyin sorumluluğunu almak anlamına gelir. Başta zor olabilir. Denemekte yarar var. Hararetle tartışmaksa ve kavga etmekse amacınız bir işe yaramaz o zaman ama… Zamanı geldiyse iç yolculuğunuza çıkmanın, o zaman denersiniz… Kitap size ulaşınca…
Yazar ya da Dreamer (bana göre aynı kişi) bir okul hedeflemektedir. Amacı da geleceğin düşleyenlerini bir araya getirmek ve dünyanın ihtiyacı olan vizyon sahibi bireyler ve ‘pragmatik ütopikler’ olmaya hazırlamaktır. (Burada sözlüğe bakmam gerekiyor. Pragmatizm: Faydacılık olarak dilimize uyarlanan bu felsefi düşüncenin temelinde sonuç odaklı olmak esastır. Ütopya: gerçekleşmesi olanaksız, çarpıcı, ilginç tasarı ya da düşünce.).
” Dünya için geleceğin liderleri: En stratejik kaynak. Dünyanın büyümesi için onlar olmadan kalkınmak mümkün değildir.” demektedir.
***
”…Bağımlı olmak, istem dışı bile olsa, her zaman kişisel bir seçimdir. Hiç kimse veya hiçbir şey seni bağımlı olmaya zorlayamaz; bunu kendin için ancak sen yaparsın… İnsanı bağımlı kılan kendi korkularıdır… Bağımlılık korkudur… Bağımlılık oluş’un bir hastalığıdır… düşün eksikliğidir… özgürlükten yoksunluğu ve yaşamdan vazgeçişi gizlemek için insanların taktıkları maskedir… eski zamanlardaki kölelikten farklı değil… Evren bolluk içindedir… bereket boynuzudur… Yoksulluk kişinin kendi sınırlarını görmemesi demektir… Yoksul olmak, kişinin hoşlanmadığı ve yapmayı istemediği bir iş karşılığında kendi yaratıcılık hakkından vazgeçmesidir… Uyan artık! Kendine baş kaldır ve kendi devrimini gerçekleştir!… Düş, var olan en gerçek şeydir.. kendini alıkoyan tek kişi sensin.. Hatırla! Tüm olasılıklar şimdinin içinde bulunur… Hiç kimse kimseden üstün değildir… yanılsamadır… Her şey burada ve andadır! Her insanın yaşamında, geçmiş ve gelecek daima birlikte hareket etmektedir… Kendini içinde bağışlamak geçmişi ve içindeki bütün safralarını dönüştürme gücüne sahip olmak demektir… Kendini gözlemlemek kendini düzeltmektir… Bir kişi kendini gözlemleyebilirse geçmişindeki her şeyi düzeltebilir…. öz gözlemleme yaşantına yukarıdan bakmaktır!… Bak dolunay çıktı… Bir insana ömründe en fazla bin defa dolunayı izleme fırsatı verilir ama büyük bir olasılıkla bu insan, yaşamının sonunda onu bir kez bile izleme zamanı bulamamış olacaktır.. Kendini gözlemleme, düşleme sanatının ilk adımıdır… Kötü iyinin hizmetindedir. Her zaman! Her şey bizi iyileştirmek için gelir… Lupelius’un mottosu: Sev ve hizmet et… İnsanlığa hizmet edebilmek için sevmek gerekir. Ama her şeyden önce kendisini ve kendi yaşamını sevmeli… Peder S. der ki: Kendini içinde öldürmen yasaktır! Binlerce psikolojik ölümlerdir bizi her gün yavaş yavaş fiziksel ölüme doğru götüren… Hep aynı olaylarla karşılaşıyorsun çünkü sende hiçbir şey değişmiyor… Like atracts like: Benzer benzeri çeker… Niyet önemli …
Sır nedir ?: Mea Culpa (Benim suçum) + Derin nefes almak
Savaş alanı neresidir?: Senin bedenindir.
…Reddedilen her yiyecek, uykudan kurtarılan her an, senin için ölüme karşı bir zafer sayılacaktır. Yiyecek, uyku, seks, hastalık, yaşlılık ve ölüm, zihinsel kötü alışkanlıklardır! Kişi bunlardan kurtulmalıdır. Azla yetinmelidir… Die less an live forever: Daha az öl ve ebediyen yaşa… İnsanın kendini öldürmesi için, silah ile yiyecek arasındaki tek fark, seçilen yöntemin çabukluğudur! .. Para için endişelenme. Sen kendin için, kendi bütünlüğün için endişe duy. Para ihtiyaç duyulduğu anda sana gelecektir. Sen kendine güven, düşlerine inan, işte o zaman güzel bir hayat için gereken tüm paraya sahip olacaksın.. Antagonist sınırlarımızı aşabilmek için gelir… Hiç kimseden hiçbir şey bekleme… Gözlemlerin sonucunda insan gücüne dayalı kuruluşlardaki bir psikolojik kirlenme’nin kaçınılmaz olduğunu anladım. Bu kirlilik, korku, kıskançlık, çekememezlik gibi istenmeyen duyguların, dar görüşlerin ve boş konuşmaların kaynadığı kazanlardan yükselen duman kuruluşların havasını zehirleyerek milyonlarca insanın beden ve akıl sağlığına inanılmaz derecede zararlar veriyor, hastalıklara yol açıyordu… Bir çalışan olmak; ne bir sözleşmeye bağlı olmanın, ne bir kurumdaki hiyerarşik bir pozisyonun ne de sosyal bir statünün sonucu değildir. İnsanın oluş merdiveninin en alt basamağına ait olduğunun sonucudur… Sevgi bağımlı olmaz… Sevmek ve özgür olmak aynı şeydir. Bir gün yapıt değil sanatçı olduğunu; düşlenen değil düşleyen olduğunu; yaratılan değil yaratan olduğunu ve her şeyin senin hizmetine verildiğini anlayacaksın. İşte o zaman bir daha asla bağımlı olmayacaksın! Dünya, sen böyle olduğun için böyledir. Dünya böyle olduğu için sen böyle değilsin….”
***
Kitap beni çok etkiledi. Belki sizlere de ilham olabilir diye paylaşmayı istedim. Kitabın büyüsünün bozulmaması için, Tanrılar Okulu kitabını, yazarının cümleleri ile anlatmaya çalıştım. Kitabın yarısına geldim. Not tutmaya devam edeceğim; unutmamak için… Sizler kitabın devamını, nasılsa okursunuz… Yazarının da dediği gibi kitabın sizi bulması dileğiyle…